yıldızların pırıltılı
ağırlığı altında
kerpiç duvarlar
çatlarken
yalnız olmak
sensiz olmak
Attila İlhan
Can
Yoldaşım,
Onun
“kara oğluydun” sen, Koca Mustafa’sıydın. Yıllarca seni böyle çağırdı
uzaklardan, adını sayıkladı, döke döke gözyaşlarını kuruttu. Sonra bizi bırakıp
yanına vardı. Annem önce sana kavuştu, sonra bizi getirdi başucuna, onun özlemi
bitti. Yüreğimizi dağlayan günlerden, gecelerden sonra kuş misali uçtu gitti
bizden. O ulu ağaçların serinliğinde karşılaştınız en sonunda. Sarıldın mı ona,
acıyla dolu geçen hastane günlerinin ardından, yüzünü güldürdün mü annemin? Seni
görünce yitip gitti mi yorgun çizgileri yüzünün, gözlerinin yaşı dinip “oğlumm”
diye kucakladı mı seni? Biz onu sonsuz acılardan kurtaramadık, ferah günlere
kavuşturamadık; onca sıkıntının ardından sabrının, direncinin, özverisinin
ödülünü aldı mı güzel annem?
Terden
sırılsıklam oluyordu yastığım. Geceler boyu içinde dönüp durduğum yatak bir
işkence hücresine dönüyordu bayram yaklaştıkça. İçimde hep o korku vardı, annem
bizden ayrılıyor muydu, yoksa doktorun dediklerine inanmalı, ”yaşam
fonksiyonlarında bir azalma olmadığına” sevinip sakin olmalı mıydım? Bu nereye
kadar sürecekti, zaman zaman açsa da bizi seçemeyen gözleri ne zaman görecekti,
bağlandığı makineden ne zaman ayrılacak ve bize sevgisini ne zaman söyleyecekti.
Ne zaman işitecekti ona fısıldadığımız sevgi ve özlem sözcüklerini? Umutluydum,
silkinip atacaktı bu çaresizliği, bu belirsizlikten bizi kurtaracaktı. Bayramın
birinci günü o inançla gittim yanına, hiç açmadı gözlerini, solunum makinesine
bağlı olmasına karşın derin derin soluyordu. İkinci gün de bu tablo sürdü. Üçüncü günse
beni almadılar, sadece ablam girdi yanına ve ağlayarak çıktı. Yine derin
soluyor, gözlerini bitkin halde belli belirsiz açıyordu. O gece ilk kez ona bir
şey olacak korkusunu çok güçlü bir şekilde duyumsadım. Sabahı zor edip doktorun
yanına koşarak gittim adeta:
-
-Teyzenin
durumu ağırlaştı. Kan gazı değerleri çok kötü, metabolik asidoz var, bikarbonat
tedavisine başladık, her şeye hazırlıklı olun.
Sallanıyordu
çevremdeki her şey; masa, koltuk, duvarlar, kapılar, ağaçlar, otomobiller. Her
gece bir gün işitebileceğim endişesi ile sabahları zor ettiğim, uyku ile
uyanıklık arası kötü haber alacağım tedirginliğiyle telefonu adeta kucağıma
alarak yaşadığım günlerin sonunda o sözler çivi gibi yüreğime çakılı kaldı. Hastanenin
bahçesinde kalakaldım, ne yapacağımı bilemiyordum. Sanki beklesem kurtulacaktı,
yoğun bakım ünitesinin önünde dursam hisseder miydi kalbimin deli gibi çarpan
atışlarını? Ablama, eşime haber verdim. Ağlayarak ofise geldim. Kapıları
kilitleyip yeniden hastaneye döndüm. Yoğun bakım ziyaret saatini beklemeye başladım.
Saatler süren bekleyişten sonra, annem bunu da atlatır, bizi bırakmaz
avuntusuyla ayakta kalmayı başarabiliyordum. Saat üçü çeyrek geçe hasta
yakınlarını almaya başladılar. Galoşları, önlüğü, boneyi ve maskeyi hızla takıp
anneme koştum. Her zamanki gibi kıpırtısız yatıyordu, deli gibi atıyordu
yüreğim, ona yaklaşırken monitöre kaydı gözlerim, solunumu normaldi, tansiyonu
5 ve 3. Nabız 50. Yanına eğildim, “annecim, meleğim!” dedim. O anda sanki bir
deprem oldu, makinelerde kırmızı ışık yanıp sönmeye başladı. Uyarı sesleri
bütün tırmalayıcı tonuyla servisi ayağa kaldırıyordu. Koşarak yanıma gelen
hemşire “sizi dışarı alalım” derken önce monitöre takıldı gözüm nabız
göstergesinde kan kırmızı rengiyle 0 yanıp sönüyordu ve annem kıpırtısız
yatıyordu. Kendi aralarında arrest var diyerek hepimizi dışarı çıkardılar,
koşuşturmaları izliyorduk sadece. Ne kadar geçti bilmiyorum, doktorun çıktığını
görüp yanına koştum, bu korkulu rüyadan uyanarak kurtulmamız mümkün değildi:
-
-Durumu
çok ağırlaşmıştı. 45 dk uğraştık ama döndüremedik. Başınız sağolsun…
Sonrası
bir sessizlik. Hem çok kısa, hem de çok uzun. Sonrası bir inanmazlık, bir kabullenememe,
ondan sonrasıysa sadece çaresizlik.
Tam
49 gün annemin sesini duyamadık can yoldaşım, ellerini tutamadık, göz göze gelip sevgiyle
bakışamadık, sadece diren diye fısıldayabildik, saçlarını okşayabildik. Ne
bayramlaşabildik, ne ellerini öpebildik, ne de vedalaşabildik. O sabrıyla,
sevgisiyle kavuştu sana, boğazımızda düğümlenen selamımızı sen ilet, bizim için
de sarıl, gül kokulu yanaklarından öp, becerikli ellerini avuçlarına alıp ısıt,
uzaklarda kalan ıssız yüreklerimiz gülen yüzlerinizle aydınlansın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder