Bahar geldiğinde
kırlara çıkacaksın
dizboyu otlar üstünde
koş koşabildiğince
ve sakın yitirme neşeyi
Ahmet Telli
Can Yoldaşım
Hazırlıksız yakalanıyoruz çoğu
kez. Hiç aklımızın ucundan bile geçmeyen; acının, korkunun, endişenin sarıp
sarmaladığı sürprizlerle karşı karşıya kaldığımızda ise zaman duruyor ve öylece
kalıyoruz. Sadece filmlerde olan görüntüyü dondurma, ileri ya da geri alma
seçeneklerinin olmadığı olaylar zincirinin tam ortasında ve sonunu kestiremediğimiz
bir akışta sürükleniyoruz.
Ekim ayının başlarında annem
hastalandı. Algıları zayıfladı ilkin, tepki vermemeye başladı, yattığı yerden
hiç kıpırdayamıyor ve acı çekiyordu. Sorularımıza yanıt vermiyordu. Bir – iki günlük
tereddütten sonra hastaneye götürdük. Acil serviste yapılan tahliller sonrası
doğrudan yoğun bakım servisine alındı. Sıkıntılı ve endişe dolu bekleyişimiz de
böylece başlamış oldu. O gecenin sabahını zor yaptık. Ertesi gün doktor kana
mikrobu karışan ağır bir enfeksiyonu anlatıyordu korkuyla bekleyen bizlere.
Önce genel durumu iyi demişti. Ertesi günse “her şeye hazırlıklı olun” diyerek
çaresizliğin kollarına bıraktı hepimizi. 18 gün boyunca yoğun bakım odasının
önünde onu 5 dakika görebilmek için bekledik hep endişe ve heyecanla. İlk
günlerde sadece uyuyor ve geldiğimizin farkına varmıyordu. Gözlerini halsizce
açıp boş bakıyor, sonra yeniden kapatıyordu. Günler geçti, her gün onu nasıl
bulacağımız tedirginliğiyle gittik yanına. Gün gün topladı kendini, gözleri
açıldı, zor da olsa bizi görünce konuşmaya başladı. Yaşadığımız kabusun sonuna
geliyorduk belki ama yine de sevinemiyor ve hep korkuyorduk.
İki-üç günlük dahiliye
servisindeki tedaviden sonra annemiz evine kavuştu yeniden. Şimdilerde oturup
yemeğini kendi yemeye, gülümsemeye başladı. Yeniden aramıza dönüp baş
köşemizdeki yerine geçti. Geriye dönüp baktığımda hayal sandığım, gerçekliğine bir
türlü inanamadığım günler geride kaldı.
Anladım ki “her şeye hazırlıklı
olmak” diye bir şey yok. Duyguların, sevgin, yaşadıkların buna engel oluyor,
iliklerimize değin işleyen hayat bunu kabul etmiyor zaten. O senin bir
emanetindi, sen onda yaşıyordun, o seni ana yüreğinde yeniden büyütüyor,
başında bekliyor, saçlarını okşuyordu. Daraldığında sana sesleniyordu çok
uzaklarda olduğunu bile bile. Onu yeniden kazanmanın, yine onunla birlikte
olmanın sevincini yaşıyoruz: Hoş geldin Anne!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder