4 Kasım 2017 Cumartesi

144.Mektup





Bahar geldiğinde
kırlara çıkacaksın
dizboyu otlar üstünde
koş koşabildiğince
ve sakın yitirme neşeyi

Ahmet Telli

Can Yoldaşım
Hazırlıksız yakalanıyoruz çoğu kez. Hiç aklımızın ucundan bile geçmeyen; acının, korkunun, endişenin sarıp sarmaladığı sürprizlerle karşı karşıya kaldığımızda ise zaman duruyor ve öylece kalıyoruz. Sadece filmlerde olan görüntüyü dondurma, ileri ya da geri alma seçeneklerinin olmadığı olaylar zincirinin tam ortasında ve sonunu kestiremediğimiz bir akışta sürükleniyoruz.

Ekim ayının başlarında annem hastalandı. Algıları zayıfladı ilkin, tepki vermemeye başladı, yattığı yerden hiç kıpırdayamıyor ve acı çekiyordu. Sorularımıza yanıt vermiyordu. Bir – iki günlük tereddütten sonra hastaneye götürdük. Acil serviste yapılan tahliller sonrası doğrudan yoğun bakım servisine alındı. Sıkıntılı ve endişe dolu bekleyişimiz de böylece başlamış oldu. O gecenin sabahını zor yaptık. Ertesi gün doktor kana mikrobu karışan ağır bir enfeksiyonu anlatıyordu korkuyla bekleyen bizlere. Önce genel durumu iyi demişti. Ertesi günse “her şeye hazırlıklı olun” diyerek çaresizliğin kollarına bıraktı hepimizi. 18 gün boyunca yoğun bakım odasının önünde onu 5 dakika görebilmek için bekledik hep endişe ve heyecanla. İlk günlerde sadece uyuyor ve geldiğimizin farkına varmıyordu. Gözlerini halsizce açıp boş bakıyor, sonra yeniden kapatıyordu. Günler geçti, her gün onu nasıl bulacağımız tedirginliğiyle gittik yanına. Gün gün topladı kendini, gözleri açıldı, zor da olsa bizi görünce konuşmaya başladı. Yaşadığımız kabusun sonuna geliyorduk belki ama yine de sevinemiyor ve hep korkuyorduk. 

İki-üç günlük dahiliye servisindeki tedaviden sonra annemiz evine kavuştu yeniden. Şimdilerde oturup yemeğini kendi yemeye, gülümsemeye başladı. Yeniden aramıza dönüp baş köşemizdeki yerine geçti. Geriye dönüp baktığımda hayal sandığım, gerçekliğine bir türlü inanamadığım günler geride kaldı.

Anladım ki “her şeye hazırlıklı olmak” diye bir şey yok. Duyguların, sevgin, yaşadıkların buna engel oluyor, iliklerimize değin işleyen hayat bunu kabul etmiyor zaten. O senin bir emanetindi, sen onda yaşıyordun, o seni ana yüreğinde yeniden büyütüyor, başında bekliyor, saçlarını okşuyordu. Daraldığında sana sesleniyordu çok uzaklarda olduğunu bile bile. Onu yeniden kazanmanın, yine onunla birlikte olmanın sevincini yaşıyoruz: Hoş geldin Anne!...

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi