su korkusuna uğradığım geceler
yıldızsız geceler
ıssız bir ova ıslaklığıyla kulaklarıma dolan
artık ne bir tek satır yazıyorum
ne bir tek satır okuyorum
ne bir tek satır okuyorum
herhangi bir kitaptan
Attila İlhan
Can Yoldaşım,
Baharı seviyorum önce, sonra da eylülü. Baharda umudun,
yeni başlangıçların, uyanışın izleriyle, toprağın kokusuyla başbaşa, ıslak
çimenler üzerinde dallara şekil vermek aslında yaşama geri dönüşün,
direncin, var olmanın anlamı oldu bizim için. Eylülse yorgunluğun sonunda
güzellikleri yaşamanın zamanı. Başlangıçla bitişin orta yerindeki iç huzurunu
özümsemenin, sarının asma yapraklarında, üzüm tanelerindeki göz alan, muhteşem
tonlarıyla keyiflenmenin zamanı aslında. Hüzünle derin nefes çekip dere
kıyısında dalları rüzgarla dalgalanan yaşlı çınarlara, karşı tepelerde buğulu
gözlerle bakan bir çocuk gibi duran çam ağaçlarına dalmanın zamanı..
Özlemle anımsıyorum o günleri. Çünkü onları güzel kılan
senin varlığındı; duyguların, inancın, su gibi duru düşlerin, emeğin, becerikli
ellerindi. Son yıllarda bende saklı duran sadece sonsuz bir acı var. Emanetine,
bıraktıklarına gereği gibi sahip çıkamadığıma inanmaya başladım. Seni üzdüğümü,
kızdırdığımı düşünüyorum yine yoğun olarak. Dokunsalar ağlayacak içimde bir
yerler, her yerim bir yangın yeri, yenilip yeniden savaşa girmenin
yorgunluğunda ruhum. Zor zamanlardaki en büyük tesellin " Sen daha mı
önemli?" olurdu hep. Oysa anlamak istemezdin o kendine özgü alçakgönüllülüğünle:
benim için senden daha önemli hiç bir şey yoktu ve bütün acıların,
kırgınlıkların benimdi.
Bu uzun ve zor kışın öncesinde yılların yorgunluğuyla
özlüyorum ömrümüzün o umutlu baharını. Yüzünü güldürür müyüm, mutlulukla yanına
gelip sevincimi sana diyebilir miyim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder