30 Eylül 2017 Cumartesi

143.Mektup

          


                      su korkusuna  uğradığım geceler
                         yıldızsız geceler
                                                   ıssız bir ova ıslaklığıyla kulaklarıma dolan
                           artık ne bir tek satır yazıyorum
                         ne bir tek satır okuyorum
                  herhangi bir kitaptan
                                                                  Attila İlhan





Can Yoldaşım,

Baharı seviyorum önce, sonra da eylülü. Baharda umudun, yeni başlangıçların, uyanışın izleriyle, toprağın kokusuyla başbaşa, ıslak çimenler üzerinde  dallara şekil vermek aslında yaşama geri dönüşün, direncin, var olmanın anlamı oldu bizim için. Eylülse yorgunluğun sonunda güzellikleri yaşamanın zamanı. Başlangıçla bitişin orta yerindeki iç huzurunu özümsemenin, sarının asma yapraklarında, üzüm tanelerindeki göz alan, muhteşem tonlarıyla keyiflenmenin zamanı aslında. Hüzünle derin nefes çekip dere kıyısında dalları rüzgarla dalgalanan yaşlı çınarlara, karşı tepelerde buğulu gözlerle bakan bir çocuk gibi duran çam ağaçlarına dalmanın zamanı..

Özlemle anımsıyorum o günleri. Çünkü onları güzel kılan senin varlığındı; duyguların, inancın, su gibi duru düşlerin, emeğin, becerikli ellerindi. Son yıllarda bende saklı duran sadece sonsuz bir acı var. Emanetine, bıraktıklarına gereği gibi sahip çıkamadığıma inanmaya başladım. Seni üzdüğümü, kızdırdığımı düşünüyorum yine yoğun olarak. Dokunsalar ağlayacak içimde bir yerler, her yerim bir yangın yeri, yenilip yeniden savaşa girmenin yorgunluğunda ruhum. Zor zamanlardaki en büyük tesellin " Sen daha mı önemli?" olurdu hep. Oysa anlamak istemezdin o kendine özgü alçakgönüllülüğünle: benim için senden daha önemli hiç bir şey yoktu ve bütün acıların, kırgınlıkların benimdi.

Bu uzun ve zor kışın öncesinde yılların yorgunluğuyla özlüyorum ömrümüzün o umutlu baharını. Yüzünü güldürür müyüm, mutlulukla yanına gelip sevincimi sana diyebilir miyim?




Hiç yorum yok:

Blog Arşivi