31 Temmuz 2017 Pazartesi

141.Mektup



Can Yoldaşım,

10 yıl..

Ortak bir tanıdığımızla konuştuk ayaküstü. Eşini yitireli birkaç yıl olmuştu. Zaman geçiyor ama sevdiklerimizi kaybettiğimiz o anda, o tarihte kilitli kalıyor bütün duygular demiştik. "Dün gibi" sözü aslında bu durumun  en iyi tanımı, bizim ruh veremediğimiz, anlamlandıramadığımız. 

"Dün gibi" konuştuklarımız öyle duruyor, sevdiğin eşyalarda, yattığın, okuduğun odalarda, yürüdüğün yollarda, gözlerinin dalıp sustuğun şarkılarda, ellerinle saçlarını okşadığın çocuklarda, yapraklarını buruk gülüşünle sevdiğin çiçeklerde duruyor ömrün "dün gibi"..

Gün geçtikçe yalnızlaşıyor hayat benim için. Çok basit kalıyor içine girdiğim dünyanın renkleri, duyguların gerçekliğine, içtenliğine inanamıyorum artık.  Avuçlarımın arasından uçup gidiyor her şey, ama üzülmüyorum, pişman olmuyorum, seninle paylaşamadığım, sevinemediğim güzellikleri hiç sahiplenemedim zaten. Yeni alınmış bir oyuncak heyecanıyla sarıldığı umutlardan bıkar mı insan, sıkılıp ayrılır mı düşlerinden, yönünü, amacını yitirip sürüklenir mi sonsuz bir hüznün önünde?

Zaman şifa değilmiş, acıları hafifletmiyor yıllar, unutmayı kolaylaştırmıyor, sadece daha da şiddetlendiriyor yokluğunun bıçak yarası gibi duran sızısını.  

Hepsinin sonunda bir miş'li geçmiş zaman eki
Dönüp dolaşıp "gibi" ile birleşiyor
Her fiilin öznesi yokluğun
Devrik cümleler gibi hayat 
Bölük pörçük ve yerinde hiç kullanılmayan 
Anılarda biriken 
Gaz lambasının titrek ışığı ve Tex Willer
Duvara yansıyan gölgen çizgilerinde yitip gittiğin
 

 

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi