31 Mayıs 2017 Çarşamba

139.Mektup






Senin ölümün baba, bende
Bir anafora kapılarak
Yeniden doğuma dönüşüyor
Köklerini toprak altında saklama
Baba, oğlun daha yaşıyor... 


Ahmet Erhan



Can Yoldaşım,


Kendimce geliştirdiğim bir hayat algoritmasının doğruluğuna inandığım küçük ölçekli izlerinden biriydi haziran yağmurları. Mayıs ortalarından itibaren başlayan yaz sıcakları mayıs sonlarında yerini serinliğe bırakır, yaklaşık on gün boyunca güz mevsiminin fragmanını izlerdik. Kavurucu sıcakların bir özrü gibi olurdu hışımla yağan yağmur. Bu baskını atlatırsak bağ neşesini buluyor, yeşiller içinde nazlı bir sevgiliye benzeyen zarif dallarıyla salınmaya başlıyordu akşam esintilerinde. Aşk oluyordu benzerini hiç görmediğimiz, gerçekliğine bütün benliğimizle inandığımız. İçimiz içimize sığmıyordu, kanatlanıp uçacak gibi çarpıyordu yüreğimiz; çiçek çiçek açıyordu düşlerimiz, umutlarımız insan kokuyordu.

Ortak tanıdıklarımız zamana yenik düşüyor ve değişiyordu, evler eskiyor ve yıkılıp yerine yenileri yapılıyordu. İnandığımız bütün değerler bozunuma uğruyor, biz onların şövalyesi gibi geçmişin senle geçen mutluluklarıyla kutsanıyorduk. Acılar hiç dinmiyordu, sadece kabullenmiştik onları, yadsımıyor, birlikte bir kanadımız kırık soluk almayı öğreniyorduk. Kıpır kıpır oluyordu içimiz, küçük şeyler seni anımsatıyordu, sanki sözleşiyorduk yeniden bir arada olmak için, gün saymaya başlıyorduk; kavuşma heyecanlarını bile özlemişiz, gözlerimizin içi gülüyordu. Sanıyorduk ki bu ısmarlama sevinçlerimiz, devşirme mutluluklarımız senin de kapını aşındırıyor ve seni de heyecanlandırıyordu.


Bu yağmurların da sonu gelecek, yeniden filizlenecek içimizde hayata dair bir şeyler. Ramazanın ilk günleri ama biz şimdiden bayram sevincini icat edip hedef belirledik sensiz günlerimize. Ve hayat bütün rastlantıları, unutulmaya yüz tutmuş ayrıntıları, yitirilip yeniden bulunan  saklı güzellikleri ile bizi sana getirecek. 
 

Ey acılara tat veren güzellik

Yüreğimize hoşgeldin

Geldin de…



Adnan Yücel

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi