sevdiğin mevsimin yollarında
sevdiğin bir şarkıda
ya da
çok sevdiğin bir köşesindeyim
bu yaralı kentin
okan copkıran
Can Yoldaşım,
Sana
daha önce de yazdım insanlık hallerini. Ama zaman ve koşullar bu
konuda öylesine deneyim kazandırdı ki bana!İster istemez hem seni
hem de kendimi düşündüm. Çok kolay yalanların söylendiği,
insanların bir kaç kuruşa satıldığı dünyada, değerinin paha
biçilmezliğini gördüm. Senin biçimlendirdiğin çocuk kalbimle
insanlığın arastasında gezindim, ölesiye pazarlıklar içinde
değerini bilemediğim duyguların satıldığını, dostlukların
harcandığını, sözlerin unutulduğunu, vicdanın çıkarların
kara borsasında el değiştirip yok fiyatına pazarlandığını
gördüm. Ne kalleş bir savaştı bu? Zor sınavların, acı
deneyimlerin içinden geçiyorum; alçakgönüllü mutluluklarımız,
o rafine umutlarımız aşınmasın, tek kaygım bu!
Her
şeye benzetiyoruz yaşamı; kavgaya, şiire, oyuna, savaşa..
Aslında bu sürecin içinde kendimize seçtiğimiz konum belirliyor
hayat algısını. Onlarca insanın kaygısına ortak olurken,
kendimi unuttuğumu gördüm şaşarak, ama beni en çok üzen de 1
Ağustosun bu hay huy içinde boynu bükük kalışıydı. İlk kez
bu yıl yanına gelemedik, toprağına yüzümüzü süremedik, sana
sevgimizi diyemedik, özlem dolu seslenişimizi sana yansıtamadık.
“Dünyanın derdi bitmez” denir ya hani, kendimizi dünya haline
kaptırıp seni yalnızlığına terk ettik. Hep rüyalarıma giren o
sahne gibi, (bir anlığına gelip bizi sevindiriyordun, sonra
tedavim var deyip hastaneye gidiyordun. Senle bütün bağlarımız
kopuyor, bilinmezlikler aleminde yitip gidiyordun. Hep bir suçluluk
duygusuyla uyanıyordum, seni yalnız bıraktığım, ardından
gitmediğim için) bu yıl seni yalnız bırakmanın, yanına
gelememenin ezikliğiyle geçiyor ağustos.
Bizi
affet, seni hiç unutmadık ama genelde yaptığımız gibi zorluklar
karşısında dirençle savaşan o mahsun ve masum ıssızlığınla
başbaşa bıraktık seni. Kırılsan da, üzülsen de sevmekten hiç
vazgeçmezdin, yüreğinin aydınlığıyla yolunu bulur, hiç
darılmadan kucaklardın bizi. Yine darılma, özveriyi sende gördük,
sevmeyi seninle öğrendik, yok ki senden başka kimsemiz ana kucağı
gibi kutsal, baba ocağı gibi bağışlayıcı olan. Bu dünyada hiç
görmediğin huzurla dinlen çam ağacının başucunda, kuşlar
konsun omzuna, serin eylül esintileri dalgalandırsın ipek
saçlarını, biz sana gelen yolların ortasında sana uzanıyoruz;
bir sabah ansızın o ıslak gözlerinden öpmek için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder