Can Yoldaşım,
Yine
ansızın geldin. Yüzünde iliklerimize değin işleyen o anlamlı
gülüşün, pamuk saçların, özenli giyimin ve bütün
güzelliğinle duruyordun karşımızda. Seni hep hatırladığımız,
bildiğimiz gibi; sonsuz bir hayatı, umudu ve iyilikleri peşine
takmış bize bakıyordun. Senden sonra yoksullaşan evimiz
şenleniyordu, unutuyorduk geçmişi, yokluğunun derin acısını.
Ama birden yine ayrılık haberini veriyordun, hastaydın, tedavi
olmalıydın, “yine geleceğim” diyordun. Çıkıp gidiyordun,
ben hep aynı duyguyla baş başa kalıyordum. İçimde hep seni
yapayalnız bilinmezliklere terk etmenin hüznünü, çaresizliğini
yaşıyordum. Nereye gittiğin belli değildi, yanında bir telefon
bile yoktu. Bu kez gidişine seyirci kalmayacaktım, kararlıydım.
Gözyaşlarımı tutamıyordum, her yeri arayacak, seni tek başına
bırakmayacaktım. Senden haber almak için günler boyu beklemeyi
göze alamazdım.
Uyandım
sonra. Hep gördüğüm ve gerçekliğine bütün benliğimle kendimi
kaptırdığım bir rüyaydı bu, sadece gözümdeki yaşlar
gerçekti. Asıl yalnız olan, kaderiyle baş başa kalan bendim.
Beni neden aramıyordun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder