Can Yoldaşım,
Hava
kapalıydı, o gün bir sıkıntı vardı içimde , evden çıkmak
istemedim. 31 Aralık 2001. Bir ara çağırdılar, büroya gidip
işimi bitirir bitirmez yeniden eve döndüm. Önceleri beni zorla
işe gönderen sen bile o gün Hiçbir şey demedin. Sanırım
olacakları seziyordun, bize belli etmede hazırlamıştın
kendini.Babam artık katı gıdaları alamıyordu, bebe bisküvisi ve
süt almak için çıktığımda hala bir umut ve mucize arıyordu
gönlüm. Bir gece önce başında beklerken kıpırtısızca yatan
babama sormuştun: “Baba hiç konuşmuyorsun?” “Ne konuşayım
oğlum, ağrım acım yok.” Şaşkınla bakmıştık birbirimize.
Umudun olmadığı halde sormuştun yine de “Baba sana çay yapalım
mı?” Kafasını belli bellirsiz sallamış ve onaylamıştı
sorunu. Sevinçten deliye dönüp mutfağa koşmuştuk ikimiz de.
Bardaktaki çayı pipet yardımıyla sonuna değin içmişti, sonra
da ikincisini. Bana dinlenmemi söyleyince odamda uzandığım kanepe
de üzerimi bile örtmeden dalmış o garip rüyayı görmüştüm.
Bağıra bağıra ağlıyordum, babamın arkadaşları beni
sakinleştirmeye çalışıyordu.
Sabah
yine sessiz ve dalgındı, zaman zaman bilinci gidiyor geçmişte
kalan isimleri ve olayları sayıklıyordu. Öylesine bir bekleyiş
içindeydik, inanamıyorduk babamın hayat dolu bedeninin bu ağır
ağır çöküşüne ve onun da bunu kabullenişine. Hepimiz
yorgunduk, ablam babamın başında kalmış, biz yine uzanmıştık.
Akşam saat yedi sularıydı. Ablam yattığımız odaya gelip “Abi
babam iyi değil!” haberini verdiğinde içimizdeki o yüzleşmekten
çekindiğimiz korkuyla başucuna oturduk. Zor nefes alıyordu, artık
usul usul kapanan gözleriyle hepimize uzun uzun bakıyor,
vedalaşıyordu hayatla. Elini tutmuştun, avucuna aldığı elini
var gücüyle sıktığını anlamıştım. Sonra benim elimi tuttu.
Terli alnına uzanıp öptüm, ağlıyordum. Yeniden buldu sonra
senin avuçlarını. Derin bir iç çekişin ardından o sonsuz
sessizliğe bıraktı kendini.
Ömrümün
en uzun yağmuru başladı geceyarısı. Olanca şiddetiyle
yağıyordu. Babam son yolculuğu için o beyaz çarşafın altında
yatıyordu. Solgun yüzüne bakıyordum gidip, dayanamıyor
kaçıyordum yanından. Dakikalar sonra yeniden dönüyordum yüzünü,
zayıflıktan incelmiş parmaklarını, dalgalı saçlarını,
bıyıklarını, hafif beyazlamış iki günlük sakalını
görüyordum. Sabah sekizde evden alıp caminin gasilhanesine
götürdüler, hala yağıyordu yağmur. Öğleden önce tabutuyla
yeniden ama son kez evin önüne geldi babam. Köye doğru yola
çıktığımızda arabanın içinde yanıbaşımızda yatıyordu,
sonra ömrümün o en uzun kar yağışı başladı. Beyaza döndü
dünya, ağaçlar, yollar, evler, tarlalar, tepeler.
Onu
bıraktık, sen titriyordun, yüzün sapsarı olmuştu. Ben bütün
acıma karşın sana yaslanmıştım. Yeniden büyüttün beni, önce
güven verip korkularımla baş etmeyi öğrettin, sonra her şeye
karşın yaşamayı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder