Yüreğimdeki ince sızı
nereye gizlendin
özledim diyorsam çık
bir gül yaprağına
düşmüş
çiğ tanesidir her sabah
koklanan
gözyaşına benzer
öpüşlerim
unut diyorsam çıkma
eskilerden kalma bir
kitap sayfasıdır
altı çizili satırlarda
gezinir anlamı:
mutluluk da mutsuzluk da
kenidisidir insanın
ve sahip oldukları
sadece parçasıdır
kocaman bir yalanın
(Okan Copkıran)
Can Yoldaşım,
Güneş var ama
ısıtmıyor. Pencereden bakınca yazdasın sanıyorsun kendini, öyle
aydınlık bir gün. Ama rüzgarın uğuldayan sesini duyuyorsun,
balkon kapısı hızla çarpıp kapanıyor, çiçekler iki büklüm
olup eğiliyor, koptu kopacak narin gövdeleri. Daha diyorum kar kış
gelmedi, eğilmeyin hemen; acılarda büyüyeceksiniz, umutsuzluğun
toprağında yeşerip açacaksınız renk renk.
(Benim de içim
sızlıyor, yüreğim ayrılacak gibi orta yerinden, bir yanı
sevdiklerimde kalacak, bir yanı ıssız bir köşede; ve hangisi
kanayacak ıssızlığında yanan mı yoksa seslerin ve sözlerin
ortasında ağlayan mı? Yıllar mı, geçip giden zaman mı yoksa
değişen yaşam koşulları mı alıp gidiyor insanın köklerini
toprağından? Gözlerim uçsuz bucaksız zenginliğine değiyor
geride bıraktığın her şeyin. Anlıyorum o zaman nasıl da gün
gün yoksullaştığımı, hep bir yerlerde bırakmışım senden
bana kalan anıları, iyimserliği, yaşama sevincini ve direncini,
iyiliklerin gücünü, boynu bükük savaşmaları; yitireceğimizi
bile bile girdiğimiz, salt onurumuzu korumak için. Bana öyle bakma
sorgulayan ıslak gözlerinle içim sızlıyor çünkü.)
Henüz yağmurlar
başlamadı, gelen mevsim taşınmadı yeni yurduna, gidecek olan
toparlamadı öte berisini. Öylece bir bekleyişin ortasında suspus
olup anlam çıkarıyoruz günlerin ve gecelerin kuyruğunda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder