31 Aralık 2011 Cumartesi

78.Mektup


Baba!
her yılbaşında
      sana söyleyecek
                          bir tek
                             sözüm var:
"Seni ne kadar çok seversem
                o kadar
       çok olsun ömründen geçen yıllar..."

Baba!
           Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım!
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku
                                    başımı eğemez!
Yalnız senin elini öpmek için
                                 eğilir başım.
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım...

(Nazım Hikmet / Yatar Bursa Kalesinde)

Can Yoldaşım,
Su işi bittikten sonra, yeni bağ damına geldi sıra. Eski damın göçürülmesine usul usul başladık. Kırık dökük ne varsa, yeni yapılacak damın temeline attık. Bir tür dolgu malzemesi olarak kullandık geçmişin izlerini taşıyan, hurdayı, çer çöpü. Sonra da bir kepçeyle ne varsa kazıdık attık yerden. Eskiye ait kalıntılar toprağa karışırken, içimizdeki tarihin temel taşları da yerinden oynadı, yıllar dizilip karşımıza bütün anılarıyla, acı tatlı bütün yaşanmışlıklarıyla belleğimize dokunup anımsamaya çalıştığımız hüzünlü bir şiir gibi vurmaya başladılar bizi yüreğimizin can evinden. Annem  temelini kendi elleriyle kazdığı eski damın yıkık haline, büyük depremlerde varını yoğunu yitirip o büyük acının umarsızlığında kahrolan insanlar gibi bakarken gözyaşlarını tutamadı. Yıllarca emeğiyle biçimlendirip güzelleştirdiği, yeşertip bereketlendirdiği bahçesine, çiçeklerine, güllerine son kez baktı. Onu avutmak kolay mıydı?
Uzaklara dalıp dalıp gitti ağlamaktan kuruyan gözleri; bunun gerekli olduğunu anlatmaya çalıştım ona, duvarların çatlayıp yarıldığını, su aldığını, artık içinde kalınmayacak kadar sağlıksız olduğunu söyledim. "Abim de buraya yeni bir dam istiyordu, onu dileğini gerçekleştiriyoruz, ne mutlu bize!" dedim. Seni düşünmeye başladı sonra, yüzü bir bulutlandı, bir güneş açtı, bir güldü, bin ağladı. O en çok seni sevdi can yoldaşım, en çok seni özledi. Yıllarca hastayken ona içirdiğin çayın tadını anlattı, sana döktü yıllarca gözyaşını. Senden sonra hiç kıyamadık Ona, seni sayıklar gibi yaşadı hep, attığı adımda, yediği lokmada, içtiği suda bile seni gördü. Seni özleyerek avunmayı öğrendi sonra. Sana ait düşleri, umutları diriltmek; senin dileklerini gerçekleştirmek olunca yaşamının gayesi; gülebilmeyi de, mutlu olmayı da kabullendi seksen yılın yorgunluğunu taşıyan sevecen yüreği.

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi