30 Kasım 2011 Çarşamba

77. Mektup


Can Yoldaşım,

Hiç önünü ardını düşünmeden kalkıştım bu işlere. Aniden evdeki herkesi şaşırtan bir tezcanlılıkla derin kuyu sondajı arama ruhsatını çıkartıp ramazan ayını bağda geçirdim nerdeyse. Sondajcılarla, sucularla gele gide atmışaltı metre derine değin inip suyla sarhoş olduk. Çok güçlü bir damar olmasa da, seninle yıllardır düşünü kurduğumuz bolluk ve bereketin önü açılmış oldu bir anlamda. Şaban Amca ile ( yıllarını sondaj işinde tüketmiş, Konyalı usta) armut ağacının dibine masayı kurup domates, soğan, ekmek yedik, suya baka baka. Üstüne çay demledik bir güzel. Bir ara gözü, göçük  halde duran ekmek fırınına takılan Şaban Amca: "Anan ömrünü tüketmiştir bu ocağın karşısında, kim bilir ne ekmekler pişirmiştir sıcağın alnında?" deyince soğuk terler birikti alnımda, zaman geçip giderken ağır kaldığım duygusuyla fırlayıp kalkmak ve herşeyi bitirip oraya kondurmak düşüncesi rüzgar gibi yalayıp geçti bütün benliğimi. Yeni bağ damı, ekmek fırını, çevre çitleri, giriş kapısı ve meyve fidanlarının yeşil yeşil gülümseyen hayalleri çevremde fırdönüp dans ederken galiba kafayı bozdum. Bundan sonrası yıkıp yeniden yapmanın coşkusu olup sanırım bir Sait Faik öyküsüne dönüşecek; insan kokan, sevgi ve özlemle dillendirilmiş bir türkü tadında epey sürecek. (Deli Oğlan diye mırıldandığını işitir gibiyim, için için de sevindiğini, mutluluk duyduğunu biliyorum aslında. Başını sallaya sallaya yanıma koşup sevecen azarlarınla yardımıma geleceksin eminim. Sen bana hiç kızamadın çünkü.)

Sekiz dönüm bir tarla
İki göz bir dam arasında
Geçti ömrün
Tanıkım kadının gibi sevdin
Damını toprağını
Kollarının gücünü 
Bölüştün çapan tırmığınla.

Tanıkım ne kadar az 
Pay ayırdık sana
Hakkını kıt ödedik
Gününde yağan yağmur
Sevinmen için yetti
Mutlu olmasını bildin
Tanıkım göz tokluğuna.

(Necati Cumalı / Tufandan Önce/Urla'lılar/Nuri)

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi