yüceydi
çağın insanıydı
ve tüm aydın ufuklarla bağı vardı
ne kadar iyi anlıyordu topağın, suyun dilini
sesi
perişan hüzünlü haliydi gerçeğin
gözkapakları
seyrediş nabzının esaslarını gösterdi bize
elleri
cömertliğin saf havasının sayfalarını çeviriyordu
ve şefkati sürdü semtimize
yalnızlığın ta kendisiydi
hayatının en aşıkane eğrisini
aynaya tefsir etti
o bir tür nem yüklü yağmurun devamıydı
ve ağaç gibi
yayılırdı ışığın afiyeti arasından
çocukluk rüzgarını çağırırdı her zaman
sohbetin konusunu
su mandalı ile düğümlerdi daima
bir gece bizler için
muhabbetin yeşil secdesini öyle anlaşılır eda etti ki
toprağın merhametli yüzüne el sürdük
ve bir su kovası dili misali tazelendik
bir müjde salkımını koparmak için birçok sepetle gittiğini
gördük defalarca
ama olmadı
güvercinlerin aydınlığında
oturamadı...
ve gitti ta hiçliğin kıyısına
uzandı sabırlı ışıkların ardında
hiç düşünmedi
biz
darmadağınık telaffuzlu kapıların arasında
bir elmayı yemek için
ne kadar yalnız kaldık
(Dost / Sohrab Sepehri)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder