Beni çocuklar kanatır,
Babaları götürülmüş evlerde.
Asılı salkımlardır
Analarının eteklerinde.
(Metin Demirtaş)
Can Yoldaşım,
(Düşlerin kıyısında güneşlenirken varlığımızın solgun imgesi; o zavallı bilinç, gidip gelen, tükenişlerin eşiğinde eskiyip yıpranan akıl ve ağlayan yürek, göğe yükselen kızıl alevlerin ateşi başında toplanmış ısınır gibi durur zamanın karşısında titreyerek.
Yaşamak... Hani o derin bıçak kesiği gibi durmadan kanayan iç sızısıyla yaşamak. Yarım kalıp adamın boğazına koca bir yumruk gibi düğümlenen gülüşlerin bile avutamadığı sancılarla yaşamak. Umutsa çalıp kapıyı eşikte beklerken büzülüp kalmıştır kendi içinin çıplaklığında, yarını olmayan sevinçlere sarılarak geçer dünyasından.)
Toprağımız suya kavuşacak sonunda. Emeğin can damarından, hayatın derinlerinden süzülüp gelen o gizli güçle kendine gelecek kuruyup dökülen, biten, tükenen, yitip gitmeye yüz tutmuş her şey. Can bulacak yaşamaya, sevmeye, umut etmeye, üretip çoğaltmaya, yarınlara bırakmaya dair her şey.
Sevip düşlediklerin gerçeğe dönünce cennetimize geleceksin. Gül kokularından bileceğiz aslında bizi hiç bırakmadığını; belki bir bulutta, belki bir asma dalında, belki bir tütün yaprağında göreceğiz yaralı gülüşünü, boynu bükük o delikanlı yüzünü.
(Rüyalarımıza giriyorsunuz babamla, yarım kalmış bağ damının temeline taş çekiyorsunuz sırtınızda. "Babaları, abileri gitmemiş" evler anlayamaz bu yarım kalmış bir şeylerin devamını görmüş olmanın coşkusunu. Emeğinize sağlık, can yoldaşım, o güçlü temelin üstünde yükselecek sana verdiğim sözler.)
Günün dolar, bir gün sen de
Özgürlüğü bir gelin gibi takarak koluna,
Çıkarsın.
Başlar yeni bir maceran güneşte.
(Metin Demirtaş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder