30 Nisan 2010 Cuma

58. Mektup


Baba

babasız günler biriktirdim hayata.
zamanı sınadım. annemin ağzında
hatıralara sunulmuş devrik bir cümleyim.

Babamla başlayan her sabah. cesetle biterdi
her gece. başkası olmanın kefensiz burgacında.
önce manav zihni amcamız gitti. Bir akşamüstü
duydum Şenol'dan. ama şen olamadım.

ölüm günleri üstüme geliyor hep
sıkıntının kalbine yürüdüğümü sanarak
geçtiğim kapılardan seslerle uyanıyorum.

İbrahim Tığ

Can Yoldaşım,

I. Beni sana kim ve nasıl anlatır?

Kendisiyle aldığı ödülden sonra söyleşi yapılan genç bir kızcağız "sevdiğim bir şiirdeyim" demişti. Lise yıllarımdan bu yana bu vurgu belleğimden hiç silinmemiş ve seni düşündükçe dudaklarımdan dökülüyor: "sevdiğim bir şiirdesin."  Okuduğum her dizede, gördüğüm her karede sana ilişkin güzel ayrıntıların izini sürerken birden karşıma çıkıveriyor içinde sen olan ve seni anlatan o "duygu", "işte diyorum bu abime yakışır!" Baba adlı şiire de Cumhuriyet'in  kitap ekinde rastladım. Arif Damar'ın Ayın Şiiri köşesinde beğenip seçtiği dizeleri okuyunca yokluğu duyumsananlara adanmış sessiz gözyaşlarını, içi kasıp kavuran özlem duygusunu, arada kalmışlığı, boynu büküklüğü olanca gücüyle sömürüp, batıran ve kanatan duyguların çavlanında sürüklendim. Sana ilişkin duyduklarımı böyle su gibi saydam ve duru anlatımla gün yüzüne çıkaran insan eliyle yoğurulmuş, emek verilip yürek sızısıyla işlenmiş güzellikleri keşfedip sevebilmek, mutlu kılıyor beni..

II. Nasıl geçiyor günler, yüzünün aydınlığında yeniden tomurcuklanırken yaşamak dediğin o öksüz çocuğun kara sevdası?

Bahar ayaklanmaydı, gizli yayılan bir isyandı bilincimizde. Bütün yenilgilerden sonra, belimizi büken yoklukların pençesinde, umutsuzluğun kara gölgesinde bile tomurcuklanıp çiçek çiçek açacak, yapraklanıp yeşerecek dalların sevinciyle coşardık. Nisan  karşıya çıktığımız düğün alayı gibi büyüye büyüye geçerken önümüzden, yalınayak bastığımız toprak kokan günlerin penceresinde açan bir güle benzerdi yaşamak. 
Uzaktan bakıyorsun şimdi bize. Ateşi duyduğumuz acıyla  her geçen gün daha da fazla alevlenen sevdamız sönmedi. Köşebaşlarında ağlayan kimesiz bir çocuk gibi kalsa da sensiz ömrümüz, utandırmayacağız seni, başını öne eğmeyeceğiz. Yeşillenen dalları, salkım salkım büyüyen emeğimizi görüp sevineceksin. Bileceksin, seni sevdiğimizden yenilmedik biz, seni unutmadığımızdan direnebildik  bunca. 

III. Hiç bir şey canımı acıtmıyor. Güzel demli bir çay yudumunda sızlıyor içim,  boynu bükük resimlerine daldığımda doluyor gözlerim; sesini özlediğimde, kokunu bir fesleğen yaprağında arayıp yeşil  bir asma dalının gölgesinde bulduğum
yorgun, ıssız, sessiz akşamlarda burkuluyor yüreğim. İlk o gece yankılanmıştı sesim, bağ damının verandasından çıkıp karşıki çamlara yürümüş, tepelere tırmanmıştı. Hasta halinle elini omzuma koyup avutmuştun korkulu yüreğimi. İlk o gece sensizlik korkusuyla yüzleşip acıyı tanımıştı çığlığım. O acı bir daha gitmedi benden, içimde bir yerlerde hep o çığlık var; sessiz ve keskin; yalnız ve korkulu. 


Hiç yorum yok:

Blog Arşivi