VIII
Düşürdük gölgemizi suya
Ardından kendimizi
Sessizlik gibi sade,telaşsız
Hani var ya oldukça yavaş uzanır el ağlayana
Yüzdük bütün gün adalardan adalara
Hiçbir şey düşünmeden. Yalnız
Akşama doğru bir demet mavi süsen topladık
Sunmak üzere bizi yaratan ozana
Düşüyüz mavi dudaklı büyük ozanın
(Edip Cansever/Kirli Ağustos/Düş Suda)
Can Yoldaşım,
Gözlerim kışla baharın ayrım çizgisindeydi. Yolun iki yanında uzayıp giden bağların yeşilden yoksun durgunluğu kışı anımsatırken, yeniden yüzünü gösteren güneş baharı muştuluyordu. Sonra dalıp gittiğim o parçalı bulutlu manzarayı ortadan ikiye bölüyordu bir tren. Zamanı bölüyordu aslında, geçmiş günleri anımsatıyordu, yalnızlık kokuyor, hüzün soluyup çığlık çığlığa bir suskunluğu haykırıyordu. Her şey değişip biraz da yitip giderken, sararıp solmaya yüz tutarken sevdiklerimiz, yüreğimizin bir köşesinde sakladıklarımız hoyrat ellerinde zamanın yıpranıp kendini aşındırırken, tren hiç bir yere gitmiyordu. Herkesin ayırdına varamadığı duyarlıkları taşıyordu boş görünen vagonlarında. Belki sendin, belki çocukluğun, belki de gençliğindi o duyarlıkların izinde kendini tüketen seyyah.
Yeniden gönlünün bağlarına doğru sürükleniyor ömrümüz.Seni sırtına alıp dağlar aşıran bir deli attır bahar, elini tuttuğun bir dosttur güneş. Toprak yarılır içine alır seni, bir ağacın kökleri tutunur gözlerine, bereketini aldığı yüreğin yağmuru olur kuraklığın sen diye yağar üstümüze. Dallara su yürür çiçeklenir dünya, bir çocuk gibi büyürsün kucağımızda, bir mayıs sabahı tomurcuklanıp burcu burcu akarsın önümüze. Asmalar budanacak, yokluğuna adanmış bir özleyiş türküsü gibi kol atacaklar yarına. Bir sen göreceksin acının umutla nasıl törpülendiğini, utanmasından bileceksin, çünkü yüzüne bakamadan hiç, kutsayacak varlığını bu kalleş yaşam..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder