24 Kasım 2009 Salı

52. Mektup

Parmaklarında Kırık Harf İzleri

Sarılır uyur incecik bir yağmura gecenin üstünü örttüğü sokak,
gelir, usul kanatlarıyla küçük, beyaz bir peri,
fısıldar ilk dizeyi.

Parmaklarında kırık harf izleri,
kırk çölü aştın, kırk dağı bıraktın da geride, sınandın,
seni görmezden gelen bakışlardan geçip, vardın
olmayan şehre.

Ah! sana sevmeyi öğreten hayat,
esirgese de senden sevgiyi
saçları okşanmamış çocukluğunda oynuyor
içindeki çocuk. Bak!

Çıkıp yürüsen yanında yalnızlığın şimdi
-yüzünde içini örten bir gülümsemeyle, öyle,-
hikâyesi olmayan kadınlar çekiştirir durur eteklerini.

Ruhundaki köleyi özgür kıldın,
yettin kendine
parmaklarında kırık harf izleri.

Sarılır uyur incecik bir yağmura gecenin üstünü örttüğü sokak,
gelir, usul kanatlarıyla küçük, beyaz bir peri,
fısıldar ilk dizeyi.

Oya Uysal

Can Yoldaşım,

Günsonu yorgunluklarının üşütüp bir sıtmalı gibi bütün bedenini sarsarak titrettiği akşam alacalarından bilir seni, üzerine uzandığın tahta divan. Küçücük penceresinden dünyaya baktığın ihtiyar bağ damının kireç kokan duvarlarını soluyarak sabahlara vardın, tarhana çorbası kokan akşamların pususunda yatan. Son gidişimizde sen varmışsın gibi silip süpürdük küçük odayı. Yeniden yunup yıkandı divan örtüleri, şeker çuvalından bozma pencere perdeleri ve bütün bir geçmiş; kaynağını sende bulup hep çoğalarak akan bir ırmak gibi yaşamın kıyısından geçen. Yokluğunu sildik, özlemini havalandırdık serin bir eylül esintisinin önüne katıp, gözyaşımızda büyüttüğümüz yoksul bir çocuktu düşlerin; avucumuzda ısıttık onun o kimsesiz ellerini.

Kimi yerler onlara en çok yakışanlarla güzelleşir, viraneliğinden, ıssızlığından sıyrılıp ışıl ışıl parlar bilenlerinin gözünde. Hep anılan ve özlenen bir ayrıcalığın öznesi olur saklı durduğu gönüllerin bağrında. Belki gülüşün gizlenmiştir çınar dallarının kuytusuna, güneş yanığı yüzün güz yangınlarının sararıp soldurduğu yaprakların arasında arar sesini; oysa alabildiğine yalnızlıktır günü karartan, geceyi üşüten. Öyle dokunaklı bir yüzle bekler ayak seslerini dinleyen yol, kış soğuğunu besleyen tepeler ve toprak: Acıyı ve umudu, düşü ve gerçeği koynunda yatıran.(24.Kasım ve Öğretmenler Günü. Hala seni soran öğrencilerinin olması hem sevindirici, hem de hüzün verici).

Ve artık sana ithaf edilmiş bir şiire benzemektedir, senden gayrısını yanına koyamadığımız kimsesiz bağı yüreğimizin: Ruhunun sessiz gölgesi dolanır içinde, yapraklara dokunur, salkımları okşar, çıplak ayakları umudunun gözlerini kısarak bakar yaz güneşini pışpışlayan göğün mavi derinliklerine;sırtüstü uzanıp yatmıştır sevincin, saçlarını okşayan zamanın kollarında uyuklar. Yeşillerin arasına dönen mavi kanatları yelkenin, ana kucağında büyütülmüş çocuk duruluğunda suları çıkarırken gün yüzüne, aslında sana benzemektedir köklerine can verdiği tohum. Hala soluk alıp verir elinin değdiği, gözünün sevdiği, aklının bir köşesinde, yüreğinin canevinde gizlediğin göçmen kuşları ömrünün. Uzatsak elimizi uçup giderler sana doğru, bakıp kalırız parmaklıklar arasından; hiç bilemeyiz hangisinin özgürlük olduğunu, yaşamak mı özleminin müebbet hapsinde, yitip gitmek mi bilinmezliğin çekici kıldığı sonsuz bir iklimde?

Zaman yaşamın yargıcı mıdır, önünde yığılan dava dosyalarını okuyamadığı için duruşma tarihlerini hep ileri atan? Günler tek başına oynayan bir çocuğun düşgücü zenginliğiyle savrulup dururken ve kendi arkadaşlarını yontup ağaç dallarından, kapı önünden daha öteye gidemeyen yalnızlığına galip gelirken, hüzün mavileri giyer karanlığa inat ve gıyabında çıkarılmış bir tutuklama kararına benzer yokluğun. Kimbilir kaç yerinden bıçaklanıp yol kenarına boylu boyunca uzatılmış yaralı bir yüreğin faili gibi duran imzasız notlar rüzgara iliştirilmiş durur öylece: Can Yoldaşım, yalnız ömrümün bayram sevinci, yüreğimdeki toprak kokusu, yaz yağmuru gözümün, özümün aydınlık bilgesi ellerini öpmeye geleceğim; çiçek çiçek koksun sesin bana dünyayı anlatsın. Sana ağlayacağım bulut bulut, avut beni...(25.Kasım ve yarın bayram arifesi).

Karanfiller serptim toprağına. Ansızın uçup gelen beyaz bir kelebek karanfil yaprağına kondu. Başına o büyülü kırmızılığa gömüp özünü baharla doldururken, kanatlarını açıp kapıyordu. Biliyorum o beyaz kelebek sendin can yoldaşım. (26 Kasım. Yarın bayram)..

Bayramın kutlu olsun kardeşim, ellerini öpüyorum ve seni çok seviyorum...(Bugün bayram).


Hiç yorum yok:

Blog Arşivi