
toprağa değen su dokununca anlatır
elinde kalan mektubu, durula
gözlerini sakındığın yarına
çiçek sandığın kadar açacaktır
sorma mektubun huyu böyle, yoksa
kim benzetir harfleri, toprağa değen suya
ben benzetiyorum işte, bir de elini
dokununca mektubun ruhuma
(Zafer Ekin Karabay / Çiçek)
elinde kalan mektubu, durula
gözlerini sakındığın yarına
çiçek sandığın kadar açacaktır
sorma mektubun huyu böyle, yoksa
kim benzetir harfleri, toprağa değen suya
ben benzetiyorum işte, bir de elini
dokununca mektubun ruhuma
(Zafer Ekin Karabay / Çiçek)
Can Yoldaşım,
Ne denli söz versem de, emin değildim kendimden. Oysa içinde sürüklendiğim zamanın kuytularında; insana özgü zayıf ve duyarlıktan yoksun, sorumsuz yaşam akışının güçlü burgaçlarında seyreden ürkünç yalnızlığın kollarında yönümü yitirmeden hep seni duyumsadım ben. Birlikte yürüdüğümüz yollar, sokaklar, evler değişse de; soluduğumuz hava, algıladığımız yaşam renkleri zamanın girdabında yitip başka bir dünyanın ucu bucağı belirsiz derinlerinde yeniden doğsa da; gördüklerimiz, duyduklarımız, duyumsayıp bölüştüklerimiz gün gibi batıp mevsim sonu boynu büküklüğündeki çiçekler gibi solsa da gülüşünle düşünüyorum, hüznünle nefes alıyor; emanet ettiğin yaşam düşlerinle yatıp kalkıyorum. Ellerim sana benziyor gün geçtikçe daha yaralı, gözlerim daha utangaç, sesim kısık, yüreğim ezik ve özlemin yine dağ gibi görkemli, ulaşılmaz yükseklikte ve çok yakınımda. Seninle bir ucundan tutup çekiştirdiğimiz, orasından burasından didikleyip kıyıda köşede kalmış küçük mutluluklarını kovaladığımız, taze bir çayın ilk yudumu gibi tadını ağız boşluğumuza hapsettiğimiz, son sigaranın ilk nefesi gibi içimize çektiğimiz yaşamın keşfedilmeye değer ayrıntılarından ne denli ırak kaldığımı düşündüğümde anladım o gerçeği: Senden sonra bir yanım eksik kalmış hep.
Bayramların çocuk yanı vardır. Çünkü coşkusunu özel ve özgün ayrıntılarında gizleyen, içsel hesaplardan, beklentilerden ırak, saf kişiliklerin yaşayabileceği tatları içerirler. Geçmişi özleyen, yaşamını her noktasında sorgulayıp özünü, insancıl yanlarını korumaya çalışan, ince duyarlıkların dünyasında gezinen yalnızların değerini daha çok bildiği günlerdir. Akşamları küçük keyiflerimiz için uğrak noktası yaptığımız bakkal dükkanının dağınık tezgahı üstünde mabel sakızını görünce gözlerin ışıldamıştı ilkin. Çölde vaha bulmuş bir gezgin mutluluğuyla coşkuya kapılmış, sevincinden deliye dönmüştün. çocukluğunun artık çok ıssızlarında bıraktığın bu küçük anısı, yıllar sonra yaşadığın zamanın ve uzamın bütün kaygılarından, korkularından, karanlığından, belirsizliğinden çekip almıştı seni. Sonra bir hüzün bulutu gelip kapamıştı güneşini, geçmişin düşleri ve umutları önümüzü aydınlatamayacak denli uzaktaydı;acılarımızı saramazdı onlar, yaralarımızı iyileştiremezler, dertlerimizin çaresi olamazlardı. Ama o gün gözünde biriken yaş ben olmalıydım; yanağından yuvarlana yuvarlana akan acının yollarda ışıyan, ağaç dallarından, çiçek yapraklarından usul usul süzülen ıslaklığı ben olmalıydım; sonra toprağa düşmeliydim kar beyazı günlere boyansın diye yüreğin, yemyeşil baharlara uyansın diye umudun. O bayram arifesinde gözündeki yaş ben olmalıydım, çocuk yüreğindeki bayram sevinci hüzünle buğulanmasın diye.
Toprağın ellerine benziyor verimli ve üretken. Gözlerine benziyor toprağın aydınlık ve sevgi dolu. Toprağın sesin gibi içimi burkuyor, ve yüreğine benziyor toprağın yalnız, suskun, alçakgönüllü, boynu bükük ama dirençli. Toprağın sana benziyor, tertemiz. Bayramın kutlu olsun can yoldaşım, onu sen diye öpeceğim ve sen gibi sarılacağım.
Bayramların çocuk yanı vardır. Çünkü coşkusunu özel ve özgün ayrıntılarında gizleyen, içsel hesaplardan, beklentilerden ırak, saf kişiliklerin yaşayabileceği tatları içerirler. Geçmişi özleyen, yaşamını her noktasında sorgulayıp özünü, insancıl yanlarını korumaya çalışan, ince duyarlıkların dünyasında gezinen yalnızların değerini daha çok bildiği günlerdir. Akşamları küçük keyiflerimiz için uğrak noktası yaptığımız bakkal dükkanının dağınık tezgahı üstünde mabel sakızını görünce gözlerin ışıldamıştı ilkin. Çölde vaha bulmuş bir gezgin mutluluğuyla coşkuya kapılmış, sevincinden deliye dönmüştün. çocukluğunun artık çok ıssızlarında bıraktığın bu küçük anısı, yıllar sonra yaşadığın zamanın ve uzamın bütün kaygılarından, korkularından, karanlığından, belirsizliğinden çekip almıştı seni. Sonra bir hüzün bulutu gelip kapamıştı güneşini, geçmişin düşleri ve umutları önümüzü aydınlatamayacak denli uzaktaydı;acılarımızı saramazdı onlar, yaralarımızı iyileştiremezler, dertlerimizin çaresi olamazlardı. Ama o gün gözünde biriken yaş ben olmalıydım; yanağından yuvarlana yuvarlana akan acının yollarda ışıyan, ağaç dallarından, çiçek yapraklarından usul usul süzülen ıslaklığı ben olmalıydım; sonra toprağa düşmeliydim kar beyazı günlere boyansın diye yüreğin, yemyeşil baharlara uyansın diye umudun. O bayram arifesinde gözündeki yaş ben olmalıydım, çocuk yüreğindeki bayram sevinci hüzünle buğulanmasın diye.Toprağın ellerine benziyor verimli ve üretken. Gözlerine benziyor toprağın aydınlık ve sevgi dolu. Toprağın sesin gibi içimi burkuyor, ve yüreğine benziyor toprağın yalnız, suskun, alçakgönüllü, boynu bükük ama dirençli. Toprağın sana benziyor, tertemiz. Bayramın kutlu olsun can yoldaşım, onu sen diye öpeceğim ve sen gibi sarılacağım.
Sesim gelip sonbahara dayandı
o mu çaldı kapımı ben miydim ona giden
bir deniz anılarını yazıyor
mürekkep balıklarının kanıyla
çınarların dizlerinde ince sızılar
düşünüyor-yanıt versem mi rüzgara
ben nisan konuğuyum eylüle şimdi
üşüyor sıcaklarım usulca
asmalarda gözlerim kalmış
karda üzüm içmişim, aşklarda şarap
zincirli kollarımla kırmızıya tutunarak
şimdi soruyor renklere sarmaşıklar
beyazın haberi var mı yaprakların morundan
beyaz, doğumla ölüm arasında geçen zaman
her şeyin kendisini silerek
yarattığı yeni baştan
......
(Arife Kalender / Eylül)
o mu çaldı kapımı ben miydim ona giden
bir deniz anılarını yazıyor
mürekkep balıklarının kanıyla
çınarların dizlerinde ince sızılar
düşünüyor-yanıt versem mi rüzgara
ben nisan konuğuyum eylüle şimdi
üşüyor sıcaklarım usulca
asmalarda gözlerim kalmış
karda üzüm içmişim, aşklarda şarap
zincirli kollarımla kırmızıya tutunarak
şimdi soruyor renklere sarmaşıklar
beyazın haberi var mı yaprakların morundan
beyaz, doğumla ölüm arasında geçen zaman
her şeyin kendisini silerek
yarattığı yeni baştan
......
(Arife Kalender / Eylül)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder