Can Yoldaşım,
Daha ben büyümedim. Yaşamı anlat bana. O ağustos yangınından sonra küllerimden doğmalıyım yeniden. Biten her günün sonunda bir yıl daha ihtiyarlamalıyım. İçimde bir yerlerde çocuklar oynarken belim bükülmeli, saçlarım ağarmalı, alnım kırışmalı, kırgın gülüşlerle gölgelenmeli yüzüm; durağanlaşan sözlerimde, yorgun gözlerimin eriminde pıhtılaşan zamanın izleri okunmalı, kimsenin ayrımına varmadığı gizlerini duyumsamalıyım artık yanı başımda soluk alıp veren dünyanın. Satır altlarını çize çize okuduğun bir kitap gibi anlat bana yaşamı. Çıplak ayaklı bir Hint fakiri bilgeliğinde durmalı üzerimdeki kırk yaşım.
Kendim kadar yabancıyım artık bu kente de. Acılarım, hüzünlerim, umutlarım, sevdiklerim yitik adreslerin ıssız bilinmezliğinde gizleniyor.Sanki her yere bir otel odası yalnızlığının kokusu sinmiş, bir an önce işlerimi bitirip garip kaldığım bu yerden geri dönüşün sabırsızlığıyla tüketiyor gibiyim günleri. Tut elimden sokaklara çıkar beni, yollara taşsın sevincim. Saçlarımı okşa, sırtımı sıvazla, gözyaşlarımı sil; umudunla bütünle, direncinle özdeş kıl, sabrınla avut beni.
Kaç zamandır baktığım aynalarda başkasını görüyorum. Sus pus olmuş duruyor karşımda birisi. Bakışları soğuk, sözleri uzak, yüreğindeki ilkel bir tılsımdan yansıyan karmaşanın ürkünç görünen totemleriyle saldırıyor korunmasız duygularıma. Kendimin en acımasız yargıcıyım, hiç bir hafifletici nedeni kabul etmiyor kimyam. Bana kendimi bağışlamayı öğret. Özverinle sına beni, sonra alnımdan öperek kutla.
Uzun bir gecenin ortasında, uyku ile uyanıklık arası bir huzursuzluğun kollarındayım. Ne yana dönsem yokluğuna olan inanmazlığım tutuyor yakamı. Omuzlarımdan sarsıp yüzüme tutuyor aydınlık yüzünün bulutsuz bir gökyüzü maviliğindeki ışığını. Gözlerim kamaşıyor, hafif kısarak bakıyorum sana ve yaşama. Ruhunun parlak bir bakışımı yansıyor yattığım odaya. Benim güzel abim, düşüme gir, sevginle yatıştır beni.
Kendim kadar yabancıyım artık bu kente de. Acılarım, hüzünlerim, umutlarım, sevdiklerim yitik adreslerin ıssız bilinmezliğinde gizleniyor.Sanki her yere bir otel odası yalnızlığının kokusu sinmiş, bir an önce işlerimi bitirip garip kaldığım bu yerden geri dönüşün sabırsızlığıyla tüketiyor gibiyim günleri. Tut elimden sokaklara çıkar beni, yollara taşsın sevincim. Saçlarımı okşa, sırtımı sıvazla, gözyaşlarımı sil; umudunla bütünle, direncinle özdeş kıl, sabrınla avut beni.
Kaç zamandır baktığım aynalarda başkasını görüyorum. Sus pus olmuş duruyor karşımda birisi. Bakışları soğuk, sözleri uzak, yüreğindeki ilkel bir tılsımdan yansıyan karmaşanın ürkünç görünen totemleriyle saldırıyor korunmasız duygularıma. Kendimin en acımasız yargıcıyım, hiç bir hafifletici nedeni kabul etmiyor kimyam. Bana kendimi bağışlamayı öğret. Özverinle sına beni, sonra alnımdan öperek kutla.
Uzun bir gecenin ortasında, uyku ile uyanıklık arası bir huzursuzluğun kollarındayım. Ne yana dönsem yokluğuna olan inanmazlığım tutuyor yakamı. Omuzlarımdan sarsıp yüzüme tutuyor aydınlık yüzünün bulutsuz bir gökyüzü maviliğindeki ışığını. Gözlerim kamaşıyor, hafif kısarak bakıyorum sana ve yaşama. Ruhunun parlak bir bakışımı yansıyor yattığım odaya. Benim güzel abim, düşüme gir, sevginle yatıştır beni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder