5 Eylül 2008 Cuma

29. Mektup

sen sussan da susmasan da bir
tutup tutuştuğun hayale
ağırdan lale ve hilale
düşer düştüğün yollar
ve hüznü yeniden-okumak
için bir kitap olur dünya

ve her şiir boydanboya
bir ıssızlıktır artık

dizelerse giderek daha tenha

(Hilmi Yavuz / Tenha)

Can Yoldaşım,

Beni büyüten sonsuz sevgi, biliyorum uzağımda değilsin. Yolumu aydınlatan, gözlerindeki büyülü ışık, biliyorum, beni bir yerlerde bekliyorsun. Yokluğunun içimde açtığı o derin boşlukta boğulurdum, içinde sen olan düşlere yatıp adını çağlayan ırmaklarda sürüklenmesem. Gün gün eksilirdim kıran yerine dönen günlerin harmanında, içinde sen olan umutlara uyanıp zamana direnmesem. Toprağı işledim, seni yeşerttim. Gözümün nuru tomurcuktun, meyveye döndün. Bereketinin gizemini çözemediler. Seni sevdikçe dallara yürüdü yaşamın kutsal suyu. Salkım tanelerinin altın sarısı rengine düşen utangaç pembelik, solgun yüzündeki sabırla bezenmiş gülüşlerinin serin buğusuydu. Emeğimizde dirildin, yitik ömrümüzün anka kuşu. Biliyorum, mutlaka almıştır selamını sevenlerin:

Küçük hanımlar! Bugünlerde bir gün nişanlınız size koyu al renkli karanfiller gönderecektir. Dikkat edin, belki Mustafa'nınkilerdir. Küçük beyler! Domatesler göreceksiniz çarşıda. Elmalar, ferik elmaları gibi kokulu, şekerli, tatlıdır. Keserseniz içinde çekirdekleri altın gibi parlar. Belki de lokantada bir gün şişelere doldurulmuş bir domates suyu içersiniz ve tadını fevkalede bulursunuz. Yunan tanrılarının ölmemek için içtiği nektar lezzetini damağınızda hissederseniz, emin olun ki Mustafa'nın domateslerinden bir tanesi içtiğiniz suya katılmıştır.

(Sait Faik Abasıyanık / Mahalle Kahvesi /Karanfiller ve Domates Suyu / Sayfa:45)

Ozan İlhan Berk'in yaşamını yitirdiğini öğrendiğimde aklıma ilk gelen Şifalı Otlar Kitabı oldu. Bir kaç kez elinde görmeme karşın okumak için ilgi duymamıştım nedense. Çok sonraları ise kitaptaki metinlerin yazınsal bir bütünlük, sanatsal bir değer içerdiğini görüp şiir tadı bulmuştum okuduklarımda. Bir başka ozan Turgay Fişekçi Cumhuriyet'teki köşesinde (Defne Gölgesi) Ozanın dünyaya, hayata inanan ve seven biri olduğunu; bu nedenle de doksan yıllık ömrünü yaşlanmadan tamamladığını yazmış. Yaşamın derinliğinde savaşarak, küçük mutluluklar için aklını ve emeğini harcayarak geçirilen ömrün boyutlarını yaşlılık, yorgunluk, umutsuzluk gibi olumsuzlukların sınırlayamadığının, tam tersine kişinin içsel zenginlikleriyle zamanın karşısında tükenmeden, dimdik ayakta kalabildiğinin gerçek bir kanıtı gibi yaşamış İlhan Berk. Yine aynı köşe yazısında, Şifalı Otlar Kitabı yayımlandığında Memet Fuat'ın "elini sürdüğü her şey şiire dönüşüyor" dediği İlhan Berk gibi yaşam erkini ürettiklerine yansıtıp, onurlu bir yaşam adına, eliyle yüreğimize dokunup değdiği her noktayı insan sıcağına dönüştüren sevgili kardeşim; en sevdiğin mevsimin ilk ayındayız. Hüzünlü bir eylül bereketi yaşıyoruz, senin sevginle büyüyen üzümlerin sevinciyle buruk bir mutluluk duyuyoruz.

Üzümün Asyalı olduğunu söyledik ama, bu onun ilk zamanları içindir. Artık dünyalık olduğunu hep biliyoruz. Güneşi, sıcağı sevdiğini, bire bin veren, eliaçık, kocaman yürekli, o cömert besinlerden olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Üzüm böyle sevgi dolu bir yürek adamı olduğu için olacak, biz insanlardan da aynı sevgiyi, sevecenliği, dostluğu istediğini bilmem biliyor musunuz? Üzümün bu huyunu çok iyi bilen Georges Duhamel, Fransız şarabının neden dünya şarapları arasında ön sırayı aldığını anlatırken: "Fransız çünkü şarap için bağlarda üzüm toplarken, türküler, şarkılarla ona yanaşır; işin içine aşk katar da ondan!" der.

Üzümün bizden bunu istemesine şaşmamalı elbet. Değil mi ki o bunu kat kat ödüyordur. Bize kalırsa, yalnız üzüm değildir bizden bunu isteyen. Bütün bitkiler dünyasının böyle düşündüğünü, bizden bunu istediğini, onlar bize nasıl sevgiyle uzanıyorlarsa, bizim de onlara aynı şeyi göstermemiz gerektiğini bilmeliyiz derim. Bu hele nimetler nimeti -cennet meyvesi-üzümse. O zaman bunda hiç mi hiç gecikmemeliyiz.

(İlhan Berk / Şifalı Otlar Kitabı / Sayfa: 58 - 59)

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi