Selamını alamam artık
Aldı gitti
Bakışlarındaki yangını
Küllenmiş bir mangal
Ardından yüreğim
Bir mahzen soğuk karanlık
Ağaçlıklı yolu gibiydi
Büyük bir bahçenin
Rahat soluk aldığım
Deniz kıyıları gibi
Açık alabildiğine göze
Gitti sevdiğim sokaklarda
Yabancı yarım kaldım
(Kuma Yazılı / Şadi'ye Ağıt / Necati Cumalı)
Aldı gitti
Bakışlarındaki yangını
Küllenmiş bir mangal
Ardından yüreğim
Bir mahzen soğuk karanlık
Ağaçlıklı yolu gibiydi
Büyük bir bahçenin
Rahat soluk aldığım
Deniz kıyıları gibi
Açık alabildiğine göze
Gitti sevdiğim sokaklarda
Yabancı yarım kaldım
(Kuma Yazılı / Şadi'ye Ağıt / Necati Cumalı)
Can Yoldaşım,

"Taşra, ki tren istasyonlarının o derin yalnızlığıdır".

Trenleri ve tren istasyonlarını bunca sevişinin altında yatan gizli neden"o derin yalnızlık" duygusu muydu, hiç bilmiyorum. Tren yitip giden zamanın hüzünlü bir simgesidir. Aşkları, pişmanlıkları, acıları ince bir sızı olarak geçmişten alıp geleceğe taşır sürekli. Her şeye şaşkınlık ve hayranlıkla bakan yoksul çocukluğun, tanımı yapılması zor olan bir mutluluk ikonudur ve o çıplak ayaklı çocuklar yaşamları boyunca bu ikona bağlı kalırlar. Kaç yaşında olurlarsa olsunlar, onu her görüşlerinde içlerini dolduran sınırsız bir sevinçle, dalga dalga yayılan bir hüznün gelgitlerini yaşarlar. Bir istasyon kahvesine oturup çay içerek, o derin yalnızlığı solumak, gelmeyecek birilerini beklemek, hiç gidemeyeceği uzakları özlemek onları anlaşılmaz kılan değil ama; diğerlerinden ayıran, ince, duyarlık dolu, insancıl imler olarak her sözlerinde ve davranışlarında kendini belli eder. Sen de kişiliğiyle, trenlere duyduğu sevgi arasındaki bağ, özdeş bir nitelik taşıyan, ayrıcalıklı insanlardan biriydin ve iyi ki de öyleydin.
Trenlerin geçişini görüyorum. Şimdi kara trendi geçip giden... Ta çocukluğumdan beri trenleri gören bir yerde yaşamayı özlerdim. Herkes deniz kıyısında bir evde oturmak ister, bense demiryoluna bakan bir ev, bir pencere, balkon düşlerdim. Suadiye'den, Erenköy'e, sonra Göztepe'ye rayların içinden yürüye yürüye gelmek. İki yandaki ahşap evlere, boyası dökülmüş beyaz köşklere bakmak, trenin yaklaşmasını duyumsayarak birden kenara çekilmek, lokomotifin bacasından çıkan isli dumanı içime çekmek... Sonra bir istasyon kahvesine oturmak. Tek başıma dalmak içimin derinliklerine, inmek inmek, yitip gitmiş anılarda, uzak yaşam parçacıklarında eski kişiliğimden izler bulmaya çalışmak...
( Hey! Vapurlar, Trenler.../ Trenlere Bakmak / Sayfa:11 / Oktay Akbal )
1 yorum:
Güzel bir anı olmuş.Ne mutlu anılmak ve hatırlanmak..
Yorum Gönder