30 Haziran 2015 Salı

117. Mektup


Can Yoldaşım,

Hastalık dedim son mektubumda. Sıkıntılı günler damgasını vurdu zamana. Yaşadıklarımız bir düş gibi tersine esen güçlü rüzgarlarla umutlarımı kırıp umarsızlığın kollarına attı her şeyimizi. Ne yana dönsek aksiliklerin kör duvarlarına çarptık, kara günlerin kucağında gün ışığını özledik, biraz umut, biraz mutlu haberler bekledik. Düşlerime girdin kaç kez, hep bir şeyler öğretmeye çalışıyordun, yüreğime su serpen mutluluk anlarından sonra uyandığımda doğruluyordum yerinden. Bir gayret geliyordu yüreğime, biraz güçleniyordum, yaşamın bu pek karşı karşıya kalmadığım güçlü girdaplarında sürüklenirken. Bir sen geliyordun, bir babam. Çok eskilerden gelen sevginin aydınlattığı yollarda yalnız yürürken dik durmayı başarıyordum yine de, bacaklarım titriyor ve korkuyordum aslında. 

Düşler yol gösterdi, biraz ferahlattı daralan yüreğimi. Bütün sorumlulukların babası olmak zormuş can yoldaşım. Bütün sevdiklerinin senden beklemesi umudu ve mutluluğu, zorluklar ve yoklukların karşısında gücünü senden alması ve tükenirken bütün direncin, acıları sırtına alıp sevincini dağıtmak, varını yoğunu paylaşmak onlarca yıl eklemekmiş ömrüne, henüz yaşamadığın günlerinden çalmakmış bütün iyilikleri ve güzellikleri. İçin ağlarken gülmeye çalışmakmış birden yaşlanıvermek.

Bunları öğrendim. Yürümenin, koşmanın, hatta soluk almanın bile yorduğu zamanları öğrendim,yaşadım; her şeyi unutmak için kendimi uykunun kollarına bıraktığım geceleri aştım, ama öğrendim gözlerinden süzülürken o masum ve umarsız gözyaşları,neden "yoruldum" dediğini.


Hiç yorum yok:

Blog Arşivi