26 Şubat 2014 Çarşamba

102. Mektup



bizlere dadanan her yakıcı umutsuzluk,
her küstah acı,
bir güzelliğe, bir yaşama direncine dönmek zorundadır.

anlam da bizde, anlamsızlık da…

____ Edip Cansever


Can Yoldaşım,

Uzun bir suskunluktu galiba bizi ayıran. Aslında her gün mektupları okudum, satırlarda gezindim. Belki de yazmadığım, duymadığım, içimdekileri yansıtmadığım günlerin duldasında, sana ait bir şeyleri bekledim. İlk uzun ayrılığımızda bana her gün yazacağını söylemiştin ve tutmuştun da sözünü. Ama bu kez söz vermedin, sadece beni uzun bir yokluğa hazırladın. "Biliyor musun, ben babamı hiç ölmüş gibi hissetmiyorum, sanki yine kamyonla uzak bir yerlere gitti, bir kaç gün sonra dönecekmiş gibi " demiştin...Erkenden kalktın, duşunu aldın, traşını oldun, çay ve sigara ile karşıladın gelen yeni günü, özenle giyinip kravatını bağladın, siyah çantana ders notlarını yerleştirip okula doğru ağır adımların kollarında yalnızlığına doğru yürüyerek  gittin. Biz hep akşamları görürdük zeytin ağaçlarının olduğu bahçeli evin köşesinden koşar adım ve gülerek dönüşünü. Sevdiklerimiz için beslediğimiz ve hiç sönmeyen bir ateş gibi sıcak tuttuğumuz beklentiler mi bizi ayakta tutan, umutsuzluklara, acılara, hayata karşı dirençli kılan? Nasıl geçiyor yoksa onca yıl, nasıl dayanıyor insan, nasıl sürüp gidiyor hayat anlamadığın bir biçimde ve kendi akışında?     

Toprak ve Deniz'in kardeşlik bağlarının da bizimki gibi olmasını diliyorum hep. Aralarındaki yaş farkının az oluşundan doğan kıskançlıkları bile sevimli. Yine de arıyorlar birbirlerini, itişip kakıştıktan sonra bile oyunlar kurup sevinç çığlıkları ile koşuyorlar etrafımızda. Daha önce de yazmıştım, sen olmalı ve biçimlendirmeliydin bu meleklerin yüreğini, sevginle ilmik ilmik dokumalıydın mutluluğu,  hayatın dik yokuşlarında onurlu duruşları bırakmalıydın minik avuçlarına. Senden bana kalanları vereceğim onlara, üzerimde bir yadigar gibi duran sevgiyi, özveriyi anlatacağım dilim döndüğünce, nefesim yettiğince.  Geçmişten geleceğe, bir kuşaktan diğerine duru bir su gibi çağlayarak akar mı ki bu öykü? İyi kitaplar, güzel masallarla büyüsün Toprak ve Deniz. Bencil bir istek ya da tutku değil bu ama, bir yanları senden kokular taşısın, sana ait olsun yüreklerinin bir köşesi, sana sonsuz bir hayat borcum var, seni hep içimizde tutarak ödeyeceğim yaşadığım günlerin, yılların diyetini.

“İnsanın gözleri sevdiklerinden alır rengini,

Aşktan, nehirden, zeytinden, üzümden, gölgeden…”

* Haydar Ergülen

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi