31 Temmuz 2013 Çarşamba

97. Mektup

Can Yoldaşım,

"Umudu kendi içinde gizli uzun bir yolculuğa çıktınız mı hiç sevdiğinizle? Bütün evrenin yalnızlığını, hayatın sesizliğini, dostlarınızın, akrabalarınızın kayıtsızlığını omuzlarınızda bütün ağırlığıyla duyup direndiniz mi alınyazınıza?
Sevdiğiniz, canınızın parçası; ellerini çekerken yaşamaktan, dudaklarını ıslatan bir damla su özlemiyle ruhunu ve bedeninini uğurlarken, hiç gözünüz karardı mı? Defalarca yanından geçtiğiniz, gözucuyla bakıp o an'ın sizdeki meşguliyetlerine dalıp unutuverdiğiniz yol kıyısındaki ağaçlar, zeytinlikler, tütün tarlaları, bağlar, mezarlıklar, benzin istasyonları şimdi içinizi burkup o acı anıları yeniden diriltiyor mu zihninizde?
Hep belleğinize çakılmış bir çivi gibi karşınızda duruyor mu hala, kollarınızda can veren kardeşinizin yüzündeki hüzünlü gülümsemesi? Bir hastanenin acil servis koridoruna bile ulaşamadan yarı yolda tükenen o yitik ömür çizgisi yüreğinize cam kırıkları gibi batarken, gözyaşlarınızı bir yaz akşamı ılıklığına doğru savura savura, can yoldaşınızın tabutuna sıkı sıkı sarılıp hiç bitmesini istemediğiniz bir eve dönüş yolculuğu yaşadınız mı? Bir gül kokusu duydunuz mu hiç; yanıbaşınızda uzanana cansız bedenin , size gülümseyen canınızın öbür yarısı ruhundan buram buram yükselen ve ona son bir şeyler söylemek, sıkı sıkıya sarılmak için çığlık çığlığa ismini haykırdınız mı?
İçinden geçtiğiniz kent ışıklarının soluk aydınlığında, arabanın  açık arka kapısından girip sevdiğinizin o beyaz, o ipek saçlarını dalgalandıran rüzgara söylediniz mi, geceye, yıldızlara, kuşlara söylediniz mi zamanı durdurmak istediğinizi? Sadece birkaç saat öncesine geri dönüp onunla doyasıya konuşmayı; neyiniz varsa verecek, neyiniz varsa ömrünüzden size adanmış, paylaşmayı dilediniz mi? Sadece bir fırsat daha isteyip hiç denemediğiniz, yapmayı akıl edemediğiniz, onu geri döndürecek her şeyi yapmak için umutsuzca yalvardınız mı?"           (Okan Copkıran)

Düşünmekten bile korktuğum, uykularımı kaçıran, aklıma geldikçe hüngür hüngür ağlatan o kaçınılmaz gerçekle yüz yüze gelişimin yıldönümü yarın: 1 Ağustos 2007. Onca zaman, onca özlem yüklü yıldan sonra hala izini sürüyorum Can Yoldaşım. Ana kucağından ayrı düşmüş bir bebek umarsızlığında, yapraklarını dökmüş ağaçların boynu büküklüğünde yazıyorum sana. Hep yanımdaymışsın gibi seviyorum seni, hiç gitmemiş hep varsın gibi sabahları bekliyorum gecenin bir yarısı uyanıp. Baharları bekliyorum savaşmak için seninle omuz omuza.

Günün birinde çıkıp geliyorum sana...


Hiç yorum yok:

Blog Arşivi