31 Mart 2013 Pazar

94. Mektup



Can Yoldaşım,

Yağmurlar seni hiç getirmedi. Kokunu, sesini, senden kalan ve unutmadığımız neyin varsa, birini bile önüne katıp yüzümüzü güldürmedi. Boynumuz bükük ve hüzünlü bir hafta sonu ziyareti gibi bağ budamaya gittiğimizde, ablamla yüz yüze geldiğimiz o tek ve kaçamadığımız gerçeği düşündüm hep: hiç bir şeyin tadı yoktu, sadece sana ve senle geçen günlerimize sahip çıkmak için çabalıyorduk. Eski günlerin neşesi yoktu üzerimizde, çıkıp gelecek ve  "ne bu hal?" diye kaşlarını çatarak bize çıkışacakmışsın gibi telaşla çalışıyorduk. Tam 1.5 günlük bir işimizin kaldığı hesabını yaparken, eve döndüğümüzde yarın için aldığımız kuvvetli yağış beklentisi haberi ile tasarılarımız suya düştü. 

Bilmem nasıl çıkarız düzlüğe, sana verdiğimiz sözleri nasıl tutar, nasıl güldürürüz yüzünü, tedirgin yüreğini nasıl rahatlatır, huzura erdiririz?

Seni öpsem, gülse bir halk..
Yoksulluk utansa verdiği acılardan,
Kırılsa her türlü korkunun kanadı.

Seni öpsem, silinse alın çizgilerinden gam,
Yürek kuytularından akşam.
Bir sonsuz yağmur yağsa,
Aşkın kardeş bulutlarından,
Aynı mutlulukla ıslansa dünya..
Ayrılığa kapanmasa kapılar
Odalar üzgün durmasa..

Seni öpsem, buğulanmasa gözlerin,
Gülse yaz günleri gibi, insanların gölgeli yüzleri.
Kar yağmasa dar yoluna,
Kardeşimi koynunda saklamış dağların.
Çıkıp gelse alanlardan,
Anılardan, duvarlardan,
O gencecik ermişler..
Işısa yeniden annelerin yüreği,
Çocuklar çoğalsa sevinçten,
Çözülse babaların kaşlarındaki bulut..

Seni öpsem, boğulsa açtığı acının çukurunda
Yüzü kışlar kadar soğuk o bilinçli kötülük..
Arınsa ömrümüzün kiri, kederi..
Donup kalmasa dudaklarımda 
Bir suç gibi öpüşün bencilliği andıran o buruk tadı
Mutluluk dokunmasa çoğul yanıma.

Seni öpsem ve dünya kurulsa yeniden
Sevgi kadar yumuşak, zengin ve ak..

Şükrü Erbaş








Hiç yorum yok:

Blog Arşivi