92.
Ses uçar sessizlikten
gül solar alevinden
ne zaman geleceksin
özlemin kış evinden
Ölümün yaz evinden
(Siyah Bir Acıda / Ses Uçar Sessizlikten / Refik Durbaş)
Can Yoldaşım,
Umutsuzluğa, düş kırıklıklarına yenilince dağılıyor her yanım. Ağzım, burnum kanıyor; gözüm morarıyor, kollarım, bacaklarım sızlıyor dayak yemişim gibi. Karanlık çöküyor çevreme, umarsız, sıkıntılı dolaşıyor gözlerim çöküp kaldığım o çemberin içinde. Ağlasam sel gibi akacak gözlerimden yaşlar, öyle yorgun ve öyle yalnız seni düşünüyorum. Yanıma oturup içimi umutla dolduran konuşmalarını, yorgun ama inançlı, teslim olmayan, kararlı sesini özlüyorum. Sonra silkinip korkularımdan, siliyorum bütün izlerini gözlerimden; hiç durmadan ağlayan ömrümün. Bırakıyorum kendimi baharın ayak seslerine. Ardından koşuyorum kimsesiz kuş yuvalarının, ürkek kelebeklerin, nazlı salınan dalların, yeşil otların, serin suların.
Arka arkaya iki hafta bağa gideceğimiz gün öncesine denk gelen gecelerde düşlerine girmişsin ablamın. Hep peşimiz sıra dolaşıp kol kanat germişsin yalnızlığımıza. Taş duvarların önünde yıkıntıları onarmış, yeni damın çatlak, delik, kovuk yanlarını doldurmuşsun harçla. "Ele güne karşı ayıp" demişsin, kendi kendine iş üretip destek olmuşsun hep bize. Senden mi aldık yoksa bu yıl gücü kuvveti? Koca bağı üç günde budamak bizim üstesinden gelebileceğimiz iş değildi değildi çünkü. Hepimiz şaştık bu hıza, ardımızda önümüzde gezip dalları mı tuttun, yoksa hayat mı verdin içimizdeki en ıssız ve yalnız köşelere? Sessiz sedasız hazırlandı asmaların yaşlı gövdeleri, bir gün aniden başlayıverecek festivalin coşkusuna.
Benim güzel abim, böyle boynu bükük geçerken zaman; senle olduğumuz günlere dair iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, acı ya da tatlı olan ne varsa, yakamıza iliştirdiğimiz bir kırmızı gül gibi gülümserken dünyaya; bıraktığın gibiyiz işte. Biraz zavallı, biraz korkak, biraz kanadı kırık, ürkek biraz da, ama çoğunlukla da hüzünlü ve acı dolu. Umduğum gibi yolunda giderse her şey, gerçeğe dönen düşlerimizi sereceğim önüne. Deneyimsiz ama coşkulu, hesap kitap bilmeyen ama gözükara ve olabildiğince deli yüreğim beni utandırmazsa eğer, belki yeniden doğacağız bir haziran sabahı, çocukluğunun çam kokan tepelerine bakarak uyanacağız yorgun uykularımızdan. Bir bağbozumu akşamında ellerinden tutacağız yaşama dair ne varsa inandığımız..
46.
Bulutlar bulut kokuyor
bu akşam
yıldızlar yıldız
çiğ vurmuş yarasına yalnızlığın
sevdam hüzn içre giryan
ırmaklar gibi
kalbim bu akşam
dağlar dağ kokuyor acılar uçurum
Çeker giderdim bir kara yer ile
bembeyaz yüzün arasında
(Siyah Bir Acıda / Bulutlar Bulut Kokuyor / Refik Durbaş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder