Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
(Ahmet Telli / Çocuksun Sen)
Can Yoldaşım,
Seni bilirim istemezdin; duyguların tükendiği, sevilenlere, özlenenlere, geçmişte kalmasına karşın bütün tazeliğiyle yaşayan anılara olan bağlılığın yok denecek denli azaldığı ve klasik bir deyimle "insanlığın öldüğü" böyle bir yaşamın parçası olarak var olmayı.
Hesabı kitabı sevmezdin insan ilişkilerinde, yalan dolanla örülmüş birlikteliklerin dışında kalıp ali cengiz oyunlarına hiç ermeyen aklın ve mantığınla sessizce çekildiğin köşende kozalarını dokurdun sabırla. Sınır tanımayan yaratıcılığınla ürettiğin düşlerin ıssızlığında, ele avuca sığmayan sevinçlerle donattığın küçük ve korunmasız yüreğime doğru uzanıp kavrayıverirdi anlattıkların. Eskilerin emeği ile biçimlenen küçük, özverili yaşamları kutsayan sesinin derinlerinde duran bir şeyler hareketlenip yüceltirdi iyi ve güzel olan her şeyi. Şimdi ben bile durduğum yerde eskiyip zamana yenik düşerken, sesim ve sözümle yabancılaşırken kendi çağıma, kulağımdan gitmeyen kısık sesinle anlattığın o iyi zamanlar bir masal tadıyla canlanıyor gözümde.
Belli etmesen de mutlaka dokunurdu sana, çünkü artık o eski öğrenciler de yok; kızara bozara yanına gelerek "Merhaba Öğretmenim, beni tanıdınız mı?" diye sorup adını ve okul numarasını, gözlerinin içine içine bakarak, yalvarırcasına, sana anımsatmaya çalışan. Belki daha da içine kapanırdın kırılıp. Okullarda yaşama sanatı öğretilmiyor; insanları sevmek diye bir ders konusu yok, toplumsal duyarlığın, nezaketin, incelik ve saygının kitabı da yazılmadı henüz, ki zaten artık kitap da okunmuyor. Öğretmenlerin büyük çoğunluğunun evrimini tamamlayıp "Hocaya" dönüştüğü bu zamanda, tez elden diploma alıp köşe dönmenin ezberini yapıyor gençlik. Çünkü "okuyup adam olmak" hemen herkesin gözünde yitirmiş albenisini.
Bir şeyler kırılıp dökülüyor ya da yıkılıyor, yerine yenisini yapmak için ve sanki o zaman yitip gidiyor alışıp kopamadığımız, içimizde tuttuğumuz hüzünlü güzellikler ve belli bir yaştan sonra insan hep geçmişi özlüyor: Eski baharları, eski dostlukları, eski şarkıları...Galiba geçmişte kalan yaşamlar içinde barındırdıkları kişiliklerle bütünleşiyor;sevdiklerimizi, yitirdiklerimizi özledikçe onları anımsatıp duyumsatan eski günlerin sandıklarını eşeliyor belleğimiz. Gelişigüzel atılıp biriktirilmiş kırık döküğün arasında, bir köşede, bir kıyıda duran ayrıntıları arıyor acılı yüreklerimiz.
Yıllardır içimden gelmiyordu, pazar sabahları TRT 1 kanalındaki western kuşağını izlemek. Hemen hepsini izlediğin ama yine de bıkmadan, sıkılmadan yeniden içine kendini katıp da maceranın, iyi-kötü savaşlarının ortasında derdini tasanı unuttuğun o filmlerin hala gösterildiğini bilmeme karşın sahiplenemiyordum onları, senden kalan diğer anıları benimsediğim gibi. Hüzünlü bir yanı vardı onların seni anımsatan, içimi burkan ve gözlerimi dolu dolu yapan. İzlersem koca bir yaşam canlanacaktı gözümde ve hep yarım kalan bir şeyler hedefini şaşmadan bulan ok gibi saplanacaktı yüreğime.
Yalnız kovboy hiç istemeden de olsa ve ardına bakmadan giderken, akşamın kızıllığı çökmüştür dağlara, bilinmezliklere doğru atını sürerken, büyüyünce ona benzemek isteyen küçük çocuk gözyaşları içinde adını haykırır "Gitme!" diye. Ama o gidecektir hiç istemese de, doğru olanın bu olduğuna inanmıştır bir kere, arkasında kendini seven bir kadın ve çocuk bırakarak kaçar kendinden ve hayattan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder