
.......
Yokladığı yerdeyim, söyleyemem kuşkuysa serpilen
ben değilim, kendimi yendim, kimbilir ne zaman
geçerim akıllarından bir daha suyun ve rüzgarın
Bir söz diyeceksem, sesimle değil de, duruşumla,
sözüm doğaya olsun, dirilten yalnızlığına doğanın
anacaksa beni duruşumla ansın yolun sonunda
Yol durdu, ben durmadım, kendimi buldum,
ömrüm içine sığdı yürüyüp gidecek olanın
bir yürüyüş, yeniden başladı kısacık bir adımla
(Kemal Özer / Temmuz İçin Yaralı Semah - Yangın şiirleri / Yolun Sonu)
Yokladığı yerdeyim, söyleyemem kuşkuysa serpilen
ben değilim, kendimi yendim, kimbilir ne zaman
geçerim akıllarından bir daha suyun ve rüzgarın
Bir söz diyeceksem, sesimle değil de, duruşumla,
sözüm doğaya olsun, dirilten yalnızlığına doğanın
anacaksa beni duruşumla ansın yolun sonunda
Yol durdu, ben durmadım, kendimi buldum,
ömrüm içine sığdı yürüyüp gidecek olanın
bir yürüyüş, yeniden başladı kısacık bir adımla
(Kemal Özer / Temmuz İçin Yaralı Semah - Yangın şiirleri / Yolun Sonu)
Can Yoldaşım,
Hiç belirti vermeyen bir hastalık gibi yakalandım yağmura.Kaçacak bir yerim, gizlenecek bir köşem yoktu o an. Kimsesiz bir kedi gibi ıslandım, tüylerim cılız bedenime yapıştı. Yaz havası güze döndü, gün ışığını yitirdi. Açan güneş ve dağılan bulutların ufkunda yolları gördüm, sonu sana varmak olan. Bekliyor olduğunu bilerek umudumun nirengi noktasında, sana yürüyeceğim. Tren yolları bana seni anımsatır. Sorgusuz sualsiz hüzünlerin yorgunu yüreğimle daldım resimlerin kuşandığı ucu bucağı olmayan yalnızlığa.
1.
Yaz yorgunu bir güz başlangıcına uzanır bu yol. Sonunda eylül telaşların yuvalanmıştır. İçinde çocuksu kıpırtılarla koşardın öğrencilerine. Bu resme benziyordu yüreğinde yaşattığın hiç tükenmeyen öğretme coşkusu. Sararıp solsa bile yaşamın bütün renkleri, keyif almasını bilerek, yaratmanın gururu ve üretmenin sevinciyle kucaklardın, teneffüs aralarında karlı dağların doruklarından buram buram yayılan memleket havası özlemiyle içine çektiğin bir nefes sigara gibi üzerine çöken acıyı, baskıyı, umutsuzluğu ve yılgınlığı.
2.
Terkedilmişlik duygusunu olanca şiddetiyle duyumsayarak yaşamanı anlatır sanki bu resim. Yine de onurlu bir direnişle tükettin alnındaki yazının hüküm günlerini. Hiç aklına korkuyu düşürmeden, sevgini gölgelemeden, emeğini kirletmeden özüne nakış nakış işledin, hint fakiri gibi çivili yataklarda yatmayı andıran yalnızlığın ısıran ve kanatan çilelerini. Bu resme benziyordu gülüşün, renklerin cıvlı cıvıl çağlayan, uyumlu akışıyla bezeli bir yol türküsü gibi.

3.
Bu resmin inanılmazlığını taşıyordun sen. Varlığına inanmakla inanmamak arasında gidip gelen bir masal tansığı gibi, umulmadık yerlerde ve zamanlarda elimizi tutup sevecenliğinin kucağında pışpışlıyordun korkularımızı. Boynu bükük güzelliğin yollarda açıyordu, gecenin karanlığında, uçurumların kenarında, fırtınanın kapı eşiğinde, karakışın ayazında kök bulup topraktan fışkırıyordu. Hiç bir güç kıyamıyordu dalını kırmaya, yaprağını koparmaya. Acının ve korkunun kucağında meydan okuyordun zamana.

1.
Yaz yorgunu bir güz başlangıcına uzanır bu yol. Sonunda eylül telaşların yuvalanmıştır. İçinde çocuksu kıpırtılarla koşardın öğrencilerine. Bu resme benziyordu yüreğinde yaşattığın hiç tükenmeyen öğretme coşkusu. Sararıp solsa bile yaşamın bütün renkleri, keyif almasını bilerek, yaratmanın gururu ve üretmenin sevinciyle kucaklardın, teneffüs aralarında karlı dağların doruklarından buram buram yayılan memleket havası özlemiyle içine çektiğin bir nefes sigara gibi üzerine çöken acıyı, baskıyı, umutsuzluğu ve yılgınlığı.

Terkedilmişlik duygusunu olanca şiddetiyle duyumsayarak yaşamanı anlatır sanki bu resim. Yine de onurlu bir direnişle tükettin alnındaki yazının hüküm günlerini. Hiç aklına korkuyu düşürmeden, sevgini gölgelemeden, emeğini kirletmeden özüne nakış nakış işledin, hint fakiri gibi çivili yataklarda yatmayı andıran yalnızlığın ısıran ve kanatan çilelerini. Bu resme benziyordu gülüşün, renklerin cıvlı cıvıl çağlayan, uyumlu akışıyla bezeli bir yol türküsü gibi.

3.
Bu resmin inanılmazlığını taşıyordun sen. Varlığına inanmakla inanmamak arasında gidip gelen bir masal tansığı gibi, umulmadık yerlerde ve zamanlarda elimizi tutup sevecenliğinin kucağında pışpışlıyordun korkularımızı. Boynu bükük güzelliğin yollarda açıyordu, gecenin karanlığında, uçurumların kenarında, fırtınanın kapı eşiğinde, karakışın ayazında kök bulup topraktan fışkırıyordu. Hiç bir güç kıyamıyordu dalını kırmaya, yaprağını koparmaya. Acının ve korkunun kucağında meydan okuyordun zamana.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder