5 Şubat 2008 Salı

18.Mektup


Şair?Fani neşeyi arama artık bizde
Şimdi biz bir hayale ağlarız için için
Tesellisi olmayan gönüllerimiz için

Sade ona kavuşmak tesellidir diyoruz

Ona kavuşmak için ölümü bekliyoruz.

(Nazım Hikmet / Vehbi ve Nafi kardeşlerimin Acılarına:
Aldığım Bir Mektup / 1337 Mart Ankara)

Can Yoldaşım,

Yukarıdaki dizeler Nazım Hikmet'in gün ışığına çıkan iki yeni şiirinden birine ait. Hürriyet yazarı Doğan Hızlan, 20.Ocak.2008 tarihli yazısında "Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Yöneticisi Ömer Türkoğlu'ndan aldığı e-posta" ile öğrenip araştırmasını yaptığı bu haberi okuyucuklarına iletiyor. Daha sonra yazar Işık Kansu'nun Cumhuriyet'te çıkan yazısında ayrıntılarını okuduğum şiirin öyküsü bir ölüm acısına dayanıyor. Müfdale Hanım, ozan Ceyhun Atuf Kansu'nun annesidir. Eşi Nafi Bey (Atuf Kansu) ve kardeşi Vehbi Bey (Sarıdal) 1921 yılının Ocak ayında kömürcü kılığına girip vapurla Anadolu'ya geçerler. Yolları Vala Nureddin ve Nazım Hikmet'le kesiştiğinde; Müfdale Hanım da, sevinç içinde, eşinden kendisini Ankara'ya gelmesi için çağıran haberin yolunu gözlemektedir. Ancak Ocak ayının son günlerinde apandisiti patlar ve kurtarılamaz. Nazım Hikmet iki dostunun acılarını paylaşmak için Mart 1921'de, yukarıda son bölümünü alıntıladığım, "Vehbi ve Nafi Kardeşlerimin Acılarına: Aldığım Bir Mektup" adlı mersiyeyi yazar. Şiir Kansu ailesi tarafından kuşaktan kuşağa birbirine aktarılarak, öyküsüyle birlikte yaşamış.

İnsanların ölüm acısı karşısında tepkileri, bu acıyı iç dünyalarında ağırlama biçimleri çok değişken tonlarda yapılandırıyor kendini. Okuduğum iki yazar İlhan Selçuk ve Ali Sirmen, bir kaç gün arayla yazdıkları iki yazıda bu konuya değinmişler. İlhan Selçuk, 22.Ocak.2008 tarihli yazısında Uğur Mumcu ve Hrant Dink'in öldürülmelerine "acıyı anlamak" duygusuyla yaklaşmaya çalışmış önce:

Bugün ayın kaçı?..
Uğur Mumcu 24 Ocak'ta öldürülmüştü..
Bir iki gün sonra Uğur'u da anacağız...
Ya öteki dostlar?..
Hangi birini sayalım?..
Bilge kişi ne demişti:
"-Doğada her şey küçük doğar ve büyümeye başlar; büyük doğup da zamanla küçülen tek şey acıdır..."
Doğru mu?..
Soruyu acı çekenlere yöneltmeli...
Peki, acı çekmeyen kişi var mı?..
İnsan sevdiklerini yitirerek yaşayan bir yaratık...
Acılar zamanla küçülmeselerdi, yaşama katlanmak olanaksızlaşırdı.


Ben acıların zamanla küçüldüğüne inanmıyorum, sevdiklerinizi yitirdiğinizde yaşamı katlanılır kılan duyduğunuz acının küçülmesi değil, onunla yaşamayı öğrenmeniz; ruhunuzun bir yanını hep eksik bırakan, özleminizi arttıran, tat alma duyunuzu körelten bu sonsuz üzüntüyü yönlendirebilecek bir avuntu kaynağı bulabilmenizdir. Yazdığım, okuduğum, izlediğim her şeyde seni bulmasam; yaşam yörüngemi seninle bölüştüğümüz düşleri gerçekleştirmek üzerine kurmasam dayanabilir miyim yokluğuna?

Yazının başında Nazım Hikmet'in yeni bulunan iki şiiriyle ilgili haberi veren Doğan Hızlan, 70. doğum gününde, 23.Aralık.2007 'de annesini yitirmişti. Annesi Fevziye Hızlan ile hiç evlenmeden yetmiş yıllık bir ömrü paylaşan Doğan Hızlan için bir yazı yazmış Ali Sirmen : "Bilmem Doğan Hızlan Bunları Düşündü mü?". Yazar ozan Jacques Brell'in bir sözüne gönderme yapıp acıların insan yaşamındaki sürekliliğine vurgu yapmış :"Hiçbir şey unutulmaz, yalnız onlarla yaşamaya alışılır hepsi bu". Ama beni en çok etkileyen yazarın annesinin cenaze törenine gelen Adalet Ağaoğlu'nun ilginç sözleriydi. Adalete Ağaoğlu cami avlusundaki çınar ağacından düşen bir yaprağı Doğan Hızlan'a vererek "Bak annen geldi" der. Hızlan yaprağı alıp elinde tutarak taziyeleri böylece kabul etmeyi sürdürür.

Tarladaki eski bağ damının briket duvarlarında ellerinin izi var. Bağın kış yorgunu toprağında ayak izlerin, çam ağaçlarının rüzgarla salınan ağırbaşlı dallarında gözlerin var. Zamanın bir yerine yazılmış, nehirler gibi çağlayarak akan sözlerin duruyor yanıbaşımda. Uzağımda olmadığını biliyorum.

Sagamunun küçük tarlasında
ateşler yanıyordu

seni seviyorum diyordun
ateşler içinden

(Koiki şarkısı)

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi