8 Ocak 2008 Salı

16. Mektup


Bir ben anladım
nasıl sevdiğimi
bir de kuşlar
ve bulutlar

Gün gelir sen de anlarsın
nasıl sevdiğimi

kuşlar

bulutlar kadar

Gün gelir
susar yürek

Ölüm ağlar

(Refik Durbaş)

Can Yoldaşım,

"bağışla beni öleceğim seni bırakıp orda".

Çok keskin bir veda sözünü andırıyor ilk okunduğunda. Ölümün kaçınılmazlığından alıyor vurgusunu ve her ölenin ardında bıraktığı sevenlerinin yalnızlığına, savunmasızlığına, umarsızlığına dokunup geçiyor; karanlıkta olanca keskinliğiyle parıldayan bir bıçağın batan ve kanatan soğukluğuna değer gibi.

Zeynep Oral'ın yazısında (30.Aralık.2007 tarihli Cumhuriyet'teki Esintiler köşesinde) tanıtıp yayınladığı "Yılbaşı Ağacı" adlı şiirde geçiyordu yukardaki dize:

Nazım Hikmet'in 1.Ocak.1962'de Estonya'nın başkenti Tallin'de yazdığı, her ölümün, bizi kendi ölümümüze yaklaştırdığının bilinciyle yazdığı, yalnızlık, hasret, aşk, özlem, ölüm haberleri arasında gide gele yazdığı şiir...


Gariptir, aynı sayfanın solunda Sunay Akın'ın Kule Cambazı adıyla yazdığı köşede, Melih Cevdet Anday'ın kendinden yedi yaş büyük "bahriyeli" ağabeyi Nejat Anday anlatılmış. Ozanın deniz subayı olan ağabeyi, 23.Haziran.1941'de bir denizaltı tarafından torpillenerek batırılan "Refah" adlı yük gemisinde bulunan 167 yolcunun arasındadır. Nejat Anday da diğerleri ile aynı yazgıyı paylaşıp ölür. Ozanın "Rüya" adlı şiiri de bu acıyı kuşanır boydan boya:

İncecikten bir kar yağıyordu
Bahriyeli ağabeyimi düşünüp
Erzincan'da annem ağlıyordu

Sunay Akın'ın satırlarından, annemin seni anıp gözyaşlarını akıttığı, hüzünlü ev haline içim sızlayarak döndüm yeniden. Anaların yitirdikleri oğullarını çağıran ağıtlarındaki dokunaklı sesin evrensel bir yanı var sanki; zamanı ve uzamı aşıp acı ile harmanlanan, özlemle savrulan ve yaşamın öte yakasında yankısını bulan.

Nasıl olsa yine bir gün
Döneriz bu yollardan geri
Senin bir elinde bir mendil
Öbüründe kuş sesleri

(Cemal Süreya / Kars / Göçebe)

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi